İKİ YAŞAM, İKİ COĞRAFYA, İKİ FİLM
ELİF SONZAMANCI
Doğa, insan ve kültürler…..İnsan doğada yaşar ve kültürleri üretir.Medya Bilimci John Fiske doğanın bizi çevreleyen çıplak gerçeklik olduğunu söyler ve şöyle devam eder: '' Kendi terimleriyle erişilemez olsa bile, ''doğal'' olan, kültürün doğadan yarattığı anlamdır: doğal, kültürel bir üründür; doğa, kültür-öncesi gerçekliktir." (Fiske, 2003, s: 158)
Ne zaman bir belgesel film izlemek istesem, içinde doğa, insan ve kültür üçlemesini barındıran etnografik belgeseller daha çok ilgimi çeker ve seçimimde genelde bu doğrultuda olur.Sanırım birçok belgesel severde benim gibi düşünüyor. Peki nedir bu Etnografi ve filmlerle ne ilgisi vardır? Etnografi bilimini en sade haliyle insan topluluklarının kültür oluşumlarını araştıran insan bilimleri dalı olarak tanımlayabiliriz. Etnografi halkların hayat tarzlarını, yaşama biçimlerini, düşüncelerini ele alır ve bu halkların meydana getirdikleri maddi ve manevi kültür unsurlarını sistemli bir şekilde açıklamaya çalışır. Burada etnografi ile etnoloji arasindaki farkı belirtmede fayda var. Etnografi tek bir kabile veya topluluğun hayatının ana unsurları olan yaşayış, örf, adet ve geleneklerini konu alarak inceler, etnoloji ise iki veya daha fazla sayıda kültür arasında mukayeseli çalışmalar yapar. Etnografi ile belgesel film arasında her zaman sıcak bir bağ olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda Etnolog Werner Petermann'ın da dediği gibi Film elbiseler, kurumlar, mitler, davranış biçimleri gibi sosyokültürel bir olaydır. (Margarata,München 1984,s:18)
Ünlü Fransız Etnolog Griaule ise etnografik filmlerin bazı fonksiyonlarından bahseder. Griaule'e göre etnografik filmler, araştırmalar için arşiv materyali, akademik eğitimde ve genel eğitimde kullanılan görsel materyal, diğer bir tabirle filmler fonksiyonunu görür. (a.g.e. s: 18) Etnografik filmler bize ilk etabta kelimelerle anlatıldığında belirsiz duran açıklamaları görünür kılar. Yani teorilerle anlaşılmaz kılınan birçok ayrıntıyı gözler önüne serer.
Devami...ELİF SONZAMANCI
Doğa, insan ve kültürler…..İnsan doğada yaşar ve kültürleri üretir.Medya Bilimci John Fiske doğanın bizi çevreleyen çıplak gerçeklik olduğunu söyler ve şöyle devam eder: '' Kendi terimleriyle erişilemez olsa bile, ''doğal'' olan, kültürün doğadan yarattığı anlamdır: doğal, kültürel bir üründür; doğa, kültür-öncesi gerçekliktir." (Fiske, 2003, s: 158)
Ne zaman bir belgesel film izlemek istesem, içinde doğa, insan ve kültür üçlemesini barındıran etnografik belgeseller daha çok ilgimi çeker ve seçimimde genelde bu doğrultuda olur.Sanırım birçok belgesel severde benim gibi düşünüyor. Peki nedir bu Etnografi ve filmlerle ne ilgisi vardır? Etnografi bilimini en sade haliyle insan topluluklarının kültür oluşumlarını araştıran insan bilimleri dalı olarak tanımlayabiliriz. Etnografi halkların hayat tarzlarını, yaşama biçimlerini, düşüncelerini ele alır ve bu halkların meydana getirdikleri maddi ve manevi kültür unsurlarını sistemli bir şekilde açıklamaya çalışır. Burada etnografi ile etnoloji arasindaki farkı belirtmede fayda var. Etnografi tek bir kabile veya topluluğun hayatının ana unsurları olan yaşayış, örf, adet ve geleneklerini konu alarak inceler, etnoloji ise iki veya daha fazla sayıda kültür arasında mukayeseli çalışmalar yapar. Etnografi ile belgesel film arasında her zaman sıcak bir bağ olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda Etnolog Werner Petermann'ın da dediği gibi Film elbiseler, kurumlar, mitler, davranış biçimleri gibi sosyokültürel bir olaydır. (Margarata,München 1984,s:18)
Ünlü Fransız Etnolog Griaule ise etnografik filmlerin bazı fonksiyonlarından bahseder. Griaule'e göre etnografik filmler, araştırmalar için arşiv materyali, akademik eğitimde ve genel eğitimde kullanılan görsel materyal, diğer bir tabirle filmler fonksiyonunu görür. (a.g.e. s: 18) Etnografik filmler bize ilk etabta kelimelerle anlatıldığında belirsiz duran açıklamaları görünür kılar. Yani teorilerle anlaşılmaz kılınan birçok ayrıntıyı gözler önüne serer.
Flaherty'nin gözbebeği Nanook of the North
Etnografik belgesel sinemanın en önemli ve ilk örneklerinden biri de, keşif yöntemli belgesel geleneğinin babası olarak kabul edilen Robert J. Flaherty tarafından 1922 yılında beyaz perdeye aktarılan Nanook of the North (Kuzeyli Nanook) adlı çalışmadır.Nanook of the North, kuzey Kanada'da bir Eskimo ailesinin günlük yaşantısını ve vahşi doğada hayatta kalma savaşlarını konu edinir. Flaherty 16 ay boyunca Eskimoların bulunduğu alanda kalmış ve incelemeler yapmıştır. Nitekim gözlem yapmak etnografik filmlerin en önemli özelliklerinden birisidir. Nanook of the North'un çekimleri yaklaşık bir yıl sürmüştür. Nanook'un oluşum sürecini Robert Flaherty şöyle anlatır: ''Ben beyaz insanların, ilkel halkları yaralamaları üzerine bir film yapmıyorum. Önceki başarılarını, tabiatlarını mümkün olduğunca göstermek istiyorum.Bu insanlara karşı beslediğim duygular ve hayranlığım beni harekete geçirdi. Ben insanlaraonların öbür yüzünü anlatmak istedim.''(a.g.e. s: 29) Nanook filmi kuşkusuz Flaherty'nin belgesel dünyasına hediye ettiği en önemli çalışmalarından birisidir. Her ne kadar tam anlamıyla bir belgesel film olmasada, belgesel öğelerle donatılmıştır. Bunun nedeni Flaherty'nin filminde, doğaçlamaların yanısıra kurmaca sahneleride kullanmasıdır. Nanook'ta kurmaca öğelerin birkaçını şöyle sırayabiliriz: Nanook'un gerçek ismi aslında Allariallak'tır ve filmde karısını canlandıran kadın aslında Flaherty'nin sevgilisidir. Ayrıca filmde avlanmış gibi görünen Fok balığı, film çekilmeden önce avlanmış ve ölmüştür. İnşa edilen eskimo kulübesi ise kameraya daha fazla yer sağlamak amacıyla varolandan iki kat daha büyük inşa edilmiştir.
Flaherty filminde aileyi merkeze alarak mümkün olduğunca seyirciyle mesafelerden kaçınır. İzleyici ile kahramanlar arasında bir bağ kurulmasını ve seyircinin kendisini onlardan biri imiş gibi hissetmesini sağlar.Ayrıca filmin içine serpiştirdiği mizah öğeleri, filmi daha da canlı kılar. Nanook'un hikayesi tekrar tekrar çekilen sahnelerle geliştirilmiştir, daha öncesinden bir senaryo hazırlanmamıştır.Sonuç olarak Nanook of the North spontan davranışların ve sahnelenen gerçeklerin bir karışımıdır. Yani belgesel film ile kurgunun karışımı bir form olarak algılanabilinir.
Bunların dışında Flaherty her ne kadar çalışmalarına katıldığı ve 1931 yapımı Tabu filminin yönetmeni Friedrich William Murnau'u, Tabu filmini batılı bir gözle çektiği konusunda sert bir dille eleştirse de, Nanook filminde de yer yer bu bakış açısını görmek mümkün aslında. Flaherty Murnau'u şöyle eleştirir. '' O sadece Polinezlilerin geleneklerini romantikleştirmek istememiş, aynı zamanda onların psikolojisi ve haraketlerini Avrupalılaştırmıştır.'' Tabiki Nanook filminde böylesine göze çarpan bir Avrupalılaştırma sözkonusu değildir, örneğin bir sahnede Nanook'un gramafonu tanımayarak, yiyecek sanması ve yemeye çalışması, Eskimo kültürünün sunumunda yavana kaçan bir mizah öğesidir, bu örnek batılı gözlü bir espri sahnedir denilebilinir.
Bextiyarîler'in yolculuğu: Grass
Flaherty filminde aileyi merkeze alarak mümkün olduğunca seyirciyle mesafelerden kaçınır. İzleyici ile kahramanlar arasında bir bağ kurulmasını ve seyircinin kendisini onlardan biri imiş gibi hissetmesini sağlar.Ayrıca filmin içine serpiştirdiği mizah öğeleri, filmi daha da canlı kılar. Nanook'un hikayesi tekrar tekrar çekilen sahnelerle geliştirilmiştir, daha öncesinden bir senaryo hazırlanmamıştır.Sonuç olarak Nanook of the North spontan davranışların ve sahnelenen gerçeklerin bir karışımıdır. Yani belgesel film ile kurgunun karışımı bir form olarak algılanabilinir.
Bunların dışında Flaherty her ne kadar çalışmalarına katıldığı ve 1931 yapımı Tabu filminin yönetmeni Friedrich William Murnau'u, Tabu filmini batılı bir gözle çektiği konusunda sert bir dille eleştirse de, Nanook filminde de yer yer bu bakış açısını görmek mümkün aslında. Flaherty Murnau'u şöyle eleştirir. '' O sadece Polinezlilerin geleneklerini romantikleştirmek istememiş, aynı zamanda onların psikolojisi ve haraketlerini Avrupalılaştırmıştır.'' Tabiki Nanook filminde böylesine göze çarpan bir Avrupalılaştırma sözkonusu değildir, örneğin bir sahnede Nanook'un gramafonu tanımayarak, yiyecek sanması ve yemeye çalışması, Eskimo kültürünün sunumunda yavana kaçan bir mizah öğesidir, bu örnek batılı gözlü bir espri sahnedir denilebilinir.
Bextiyarîler'in yolculuğu: Grass
Yazımızda vereceğimiz ikinci örnek yine etnografik filmler alanında kült sayılan belgesel film Grass: A Nation’s Battle for Life (Çimenler- Bir Ulusun Yaşam Savaşı). 1. Dünya Savaşında bir şekilde bulunmuş maceracı kişiliklere sahip Merian C. Cooper ve Ernest B. Schoedsack bir film yapmak istiyorlardı. Kendilerine Flaherty'nin başyapıtı Nanook of the North'u örnek alan Cooper ve Schoedsack belgesellerinde yine bir halkın doğa mücadelesine değinmek istiyorlardı. Bunun için araştırmalara giren yönetmenler, aynı zamanda kendilerine 5000 dolar destek veren gazeteci arkadaşları Marquerite Harrison'u da yanlarına alarak Asya'ya bir yolculuk gerçekleştirdiler. Duyumlarına göre oralarda doğaya karşı yaşam savaşı veren ve kış aylarında hayvanları ile daha sıcak yerlere göç eden insanlardan söz ediliyordu. Bizim bildiğimiz anlamda bunlar koçerlerden başkası değildi. Yıl 1924…Cooper ve Schoedsack aslında filmlerinde Kürtler'e yer vermek istiyorlardı.(a.g.e. s: 34) Onların yaşantısı, kültürleri, göçleri… Fakat Türk yetkilileri tarafından çıkarılan zorluklar, yönetmenlerimizin bu filmi Kürtlerle çekmelerine engel olur. Yine şaşırmayacağımız üzere Kürtler'in yaşam tarzlarının görsel platformda işlenmesi Türkler'in engeline takılır. Bunun üzerine Harrison, Cooper ve Schoedsack yolculuklarına devam eder, ve Ankara'dan başlayan yolculuk Irak ve Suriye üzerinden İran'a kadar uzanır. Burada Bextiyarîler (Bakhtiari) ile tanışan Harrison, Cooper ve Schoedsack onların yaşamlarını çekmeye karar verirler. Yönetmenlerimizin hayatlarında her zaman bir iz bırakacak asıl yolculuk böylece başlamış olur. Rutin bir film gezisi olarak başlayan belgesel, tesadüfler eseri eşşiz bir spontane dramaya dönüşür. Her ne kadar Cooper ve Schoedsack içinde daha çok aktion ve heyecen barındıran bir film çekmek istedilersede, bu istekleri parasal nedenlerden dolayı gerçekleşmez. Grass, Nanook'un yanında sessiz film döneminin en anlamlı eseri olarak kabul görülür.
Onlar için 'Karun' zor, 'Yardeh Kuh' imkansız değildir
Ankara o zaman bilinen adıyla Angora'da başlar Grass'ın yolculuğu. Ankara'da Tuz Gölü'nden sonra bir kenvansarayda mola verilir. Toroslar'ın eteğinde yabani hayvan avına takılır sonra kameranın objektivleri. Daha sonra filmin başkahramanları Bextiyarîler'in hikayeleri başlar. Bextiyarîler hayvanlarının yemlenebilmesi için yeşil otlaklıkların bulunduğu alanlara göç etmek zorundadırlar.Haidar Khan (Bextiyarîler'in prensi) ve arkadaşları için ertesi gün büyük bir hazırlık başlar. Hayvanların sırtlarındadır artık evleri, göç onlar için alışıldıktır, kadınlar,çocuklar ve erkekler yollara koyulur. Bextiyarîler için yaşam hayvanlarının basleneceği yerlerderdir, öyleki hayvanlarının beslenmesi demek onlarında yaşaması anlamına gelir. Filmdeki en çarpıcı sahnelerden biri, belkide sahnesi Karun nehrini geçerkenki sahnedir. Hayvanları ve insanları suyun yüzeyinde tutabilmek için keçiler kesilir ve postları şişirilerek kurutulur. Bu postlar salların yüzeyde kalıp batmamasında büyük rol oynar. On binlerce hayvan nefes kesen görüntülerle, Karun nehrinin sularında büyük bir azim ve macerayla karşıya geçirilir. Görüntülerin spontanlığı, detaylara inen görüntüler seyirciye, kendini o coğrafyada bulunuyormuş hissini yaşatır.Ayrıca müziklerde filmi tamamlayan lezzettedir. Bu işlem 6 gün boyunca devam eder. Zorlu yolculuğun ardından yolculuk sona ermemiştir. Onlar için imkansız görünen Zardeh Kuh dağını da aşmaları gerekmektedir. Yolculuklardaki imkansızlar Bextiyarîler için özelliğini yitirmiş bir kavramdır. Çünkü imkansızın öte yüzü çimendir (grass), çimen ise onlar için yaşam anlamına gelir, imkansızın bu yüzü ölümdür, zira hayvanlar beslenemezseler ölecektirler. Karun nehrini aştıktan sonra Zardeh Kuh'un eteklerinde karla mücadele başlar. Bir grup küreklerle yol açarken, bir grup hayvanları yönlendirir. Kelimelerler anlatılamayacak kadar muazzam bir mücaledele…. İşte tamda burada görüntünün gücünü hisseder insan, anlatılamayanları görünür kılan fotoğraflar… Filmde verilen rakamlara göre 50.000 hayvan göç eder.
Sonuç
Nanook ile Grass'ı ayıran en önemli özellik individüel yaşamlardır. Nanook'ta bireylerin yaşantılarının ayrıntılarına girilirken, Grass'ta daha çok kollektiv yaşam anlatılır, bireylerin kendisiyle pek ilgilenilmez. Örneğin Bextiyarîler'in Reisi Haidar Khan ve oğlu Lufta hikayenin merkezine alınsa da, seyirci onlar hakkında çok şey bilmez. Zaten filmin yönetmenleride onlar hakkında daha önce bilgi sahibi değillerdir. Film boyunca Bextiyarîler'e eşlik eden Harrison, Cooper ve Schoedsack'in deneyimleride eşlik ettikleri süre ile sınırlıdır, daha önceki bir keşif sözkonusu değildir. Sonuç olarak her iki filmde önemli etnografik belgesel filmler arasında yer alır. Halkların kültürleriyle ilgilenen sinemaseverlerin bu iki belgeseli izlemelerini şiddetle tavsiye ederim.
Kaynaklar:
- Friedrich, Margarete, Die Fremden sehen, Ethnologie und Film, München 1984
- Fiske, John, İletişim Çalışmalarına Giriş , Ankara 2003
16 Ocak 2011
http://www.yeniozgurpolitika.org/arsiv/?bolum=haber&hid=66819
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder