8 Temmuz 2013 Pazartesi

MARİE CURİE

BİLİM DÜNYASINDA ALIŞILMADIK BİR KADIN PORTRESİ: MARİE CURİE

                                                  İnsanlar konusunda daha az, fikirler konusunda daha çok meraklı olun.
                                                                                                                                               Marie Curie


ELİF SONZAMANCI


Feminist düşünenler için ''bilim adamı'' kavramına eril bir olguyu ifade ettiği için eleştrisel yaklaşılır. Genel anlamda 'Bilim insanı' teriminin kullanılması daha makbul karşılanmaktadır. Her ne kadar bizlerde  alışkanlık haline gelsede ve her kullandığımızda dilimiz sürçsede 'bilim insanı' terimine alışmamız gerekiyor. Bu algıda aslında tarih boyunca bilinen nerdeyse bütün bilim insanlarının erkek olmasınında payı büyük. Çok az kadın çalışmalarıyla eril bilim dünyasında sivrilmeyi başarabilmiştir. Bu bilim insanlarınından biri de Madame Curie olarak bilinen Marie Curie dir. Marie Curie'nin yaşam hikayesi ''bilim insanı'' terimini neden ısrarla kullanmamız gerektiğini adeta yüzümüze haykırıyor. 
Evlendikten sonra Curie soyadını alan Madame Curie 7 Kasım 1867 yılında Varşova'da dünyaya geldi. Marja Skiodowska onun evlenmeden önceki adı idi. Madame Curie'nin doğduğu zaman aralığı Polonya'nın Ruslar'a karşı yaptığı, fakat  başarılı olamadığı bir ayaklanma sonrası döneme tekabül eder. O zaman Polonya Rusların denetimi altındadır. Babası fizik öğretmeni, annesi ise bir okulda öğretmenlik yapan Madame Curie ,ilk eğitimini ailesinin yanında gördü. Maddi durumları o zamanın savaş koşullarıda gözönüne alındığında çok kötü idi. Anne ve babasının eğitimci olması aslında kendisi ve kardeşi için büyük bir sanş sayılırdı. Rusların egemenliği altında olan Polonyada o dönemde Polen dili ile eğitim yapmak yasaktı ve okullar Rusça eğitim yapıyorlardı. Bunun yanında o dönemde kızların eğitim görmesi yasaklanmıştı. Yasaklamalardan dolayı ablası Bronya ile birlikte gizli üniversitelerde eğitim görüyorlardı.
Hedefleri daha da büyük olduğu için Paris'e gidip okumaya karar verdiler.Fakat daha önce para sıkıntılarını gidermeleri gerekiyordu. Marie Curie küçük yaşına rağmen çalışmak zorunda kaldı.Gerçekleştirmeyi hayal ettiği öğrenimi için Paris'e gitmesi gerekiyordu ve bunun için para biriktirmeliydi. Okulu bitirdikten ve biraz para kazandıktan sonra direk olarak Paris'e gitmese de eğitim olarak son durağı Paris'in Sarbonne Üniversitesi oldu. Eğitimi sırasında inanılmaz derecede imkansızlıklar içinde eğitimini devam ettirdi. Kaldığı yer çok bakımsız bir odaydı. Hatta bir keresinde sınıfta açlıktan dolayı bayıldığı söylenir. Bu koşullara rağmen okulunu iyi bir derece ile bitiren Curie, fizik alanında otuz öğrenci arasında birinci, matamatik alanında ise ikinci oldu. İşte kendisine tanındığı soyadını veren eşi Pierre Curie ile bu dönemlerde tanıştı. Pierre Curie Fizik ve Kimya okulu laboratuvarlarının başkanı idi. Aynı zamanda kardeşi Jacquas Curie ile birlikte piezo elektiriğini keşfetmişlerdi. Pierre ve Marie'nin ortak yönlerinden biri de bilimsel çalışmalara olan tutkulu ilgileriydi. 1895 yılının Temmuz ayında evlenmeye karar verdiler.Tüm hayatları bilimsel araştırmalar olan Curie çiftinin tek lüksleri belkide aldıkları bisikletleriydi. Pierre Curie ile evlendikten sonra Marie Curie'nin bilimsel çalışma yaşamında eşininde destekleriyle yeni bir dönem açıldı. 
 Marie ve Pierre Curie o dönemlerde ilgilendikleri en büyük bilimsel çalışma Fransız bilim insanı Profesör Henri Becquerel' in uranyum ile ilgili yaptığı çalışmaların devamıydı.  Becquere bazı cisimlerin normal koşullar altında sıcaklığında bir artış olmadan, karanlıkta ışık verme özelliğini araştırıyordu. Becquerel, Uranyum içeren  bu kristallerin ışığı nasıl emdiğini ortaya çıkarmak istiyordu. Uranyum içeren kristaller ve fotoğraf klişeleriyle bir deney yaptı, fakat hava koşulları ve labaratuvar ortamı iyi olmadığı için deneyini bir dolaba kapatarak orada unuttu. Daha sonra dolabın kapağını açtığında fotoğraf klişelerinin güneş ışığına maruz kalmadıkları halde karardıklarını gördü. Bilimsel buluşlar çoğu zaman tesadüf eseri ortaya çıkmıştır. İşte bu örnekte onlardan bir tanesi. Uranyum kristalleri, bağımsız olarak ışın yaymışlardı. Buradaki asıl soru bu ışınların nereden geldiği idi. İşte Pierre ve Marie Curie bu ışınların nereden geldiğini araştırmaya karar verdiler.  Marie Curie ''radyoaktivite'' adını verdiği etkileri eşinin çalışmalarından da faydalanarak araştırdı. Curie radyoaktivite düzeyinin  kristal içindeki uranyumun miktarına bağlı olduğunu buldu ve radyoaktiviteyi ölçmek için  çok sayıda maddeyi test etti. Ölçümleri sonucunda, uranyumdan arta kalan katranlı zift cevherinde gerekenden çok daha fazla radyoaktif olduğunu anladı.  Fakat yaptıkları iş oldukça efor gerektiren bir işti. Deneylerini sonuçlandırmak için maden yataklarından elde ettikleri ve pekblend olarak adlandırılan karmaşık minareller ile çalışıyorlardı. Fakat bunlardan tonlarca kullanmaları gerekiyordu.
Marie Curie ve eşi 1898 Temmuz’unda yaptıkları zahmetli çalışmaların ürünü olarak yeni bir element buldular. Bu element uranyumdan 400 kat daha radyoaktiftir. Bu elemente  Marie Curie  memleketinden esinlenilerek  “polonyum” adını verdi. Aynı yıl “radyum” adını verdikleri ikinci bir element buldular. Bu çalışmalarda Madame Curie genelde deneylerin kimyasal yönüyle ilgilenirken eşi Pierre fizik alanında yardımcı oldu. Marie Curie 1903 yılında 'Radyoaktif Maddeler Üzerine Araştırmalar 'adlı teziyle doktorasını aldı ve Fransa'da ve Avrupa'da akedemik derece alan ilk kadın bilimci oldu. Bu sonuç bilim dünyasında çok önemli bir gelişmeydi.

Çalışmaları devam ederken Marie Curie kadın doğasına da ters düşmez. Eve ve Irène isimli iki çocukları da olur,ki daha sonra kızı Irène de kendi izinden gidecektir. 1904 yılında fizik alanında kocası Pierre Curie ve Henri Becquerel ile birlikte Nobel ödülü alır. Bunun arka planı ise bir kadın için sadece bilimsel çalışmaların zorluğu ile sınırlı kalmamış , aynı zamanda erkek egemenli bilimsel dünyayla da mücadele etmek zorunda kalmıştır. Fransız Bilim Akademisi’nden bir grup bilim adamı (burada  adamı kelimesi bilinçli kullanılmıştır), yazdıkları tavsiye mektuplarında Marie Curie’nin ismini görmezlikten gelmişlerdi. Herşeye rağmen ödülü alabilmiş fakat  ödül töreninde konuşmayı Pierre Curie yapmıştır. 1904’te Pierre Curie, Sorbonne’da  profesör olarak çalışmaya başlar. Fransız Bilimler Akademisi’ne ise 1905’te seçilir. Marie Curie ise, Sevres’deki bir kız eğitim enstitüsünde öğretmenlik yapar ve Sorbonne’da kurdukları laboratuvarlarında çalışır. 
Bundan sonraki dönemlerinde bilim dünyasında ve basından büyük ilgi gören çiftin peşini şansızlıklar bırakmayacaktır. 19 Nisan 1906’da Pierre Curie bir randevusuna giderken atlı arabanın çarpması sonucu yaşamını yitirir. Bu korkunç kaza her ne kadar Marie Curie'yi derinden etkilemişse de çalışmalarına yılmadan devam edecektir. 1908 yılında Pierre Curie'nin ölümünün ardından Sorbonne’da ders vermeye başlar ve buradaki  ilk kadın profesör olur.
Madame Curie kocasının ölümünden sonra da cinsiyetçi ve ırkçı saldırılarla yıldırılmaya çalışılacaktır. Nitekim 1911 yılında Fransız Bilimler Akademisine aday gösterildiğinde bazı ırkçı kesimin hedef tahtası olur. Birlikte çalıştığı arkadaşı Paul Langevin ile adı aşk dedikodularına karıştırılacaktır. Aşırı bir sağcı gazetede çıkan ''Labaratuvarda Romans'' başlıklı haber Curie için birçok zorluğu da beraberinde getirir. Söylenene göre Langevin Curie için karısını ve çocuklarını bırakmış ve bir aileyi dağıtmıştır. 
Aslında tarih boyunca kadına böyle cinsiyetçi saldırılara tanık oluyoruz. Bir kadını kendi sosyal ve çalışma yaşamından yalıtmanın en tipik söylemlerinden biri de bu gazetenin yaptığı cinsiyetçi dedikodulardır. Ve nihayetinde bu dedikoduların ardından tamamı erkek üyelerden oluşan Fransız akademisine girememiştir. Fakat yılmadan çalışan Curie 1911 yılında bu kez kimya alanında Nobel ödülüne layık görülür. Bu o dönemde gerek bilim insanı olarak, gerekse bir kadın açısından muazzam bir başarıdır. Marie Curie, Aralık 1911′de Nobel ödülünü almak için Stokholm’e gitti. Buradaki konuşmasında, Pierre Curie’nin yardımlarını küçümsemediğini de belirterek, radyoaktivitenin atomun bir özelliği olduğu hipotezinin kendi çalışması olduğunu duyurdu. 
Marie Curie  bir kadın olarak, o dönemde karşılaşabileceği  ne kadar zorluk varsa -ırkçı ve cinsiyetçi saldırılar, ekonomik zorluklar, yalnızlık- hepsini yaşamış ve buna rağmen yılmadan hayatına devam etmeyi başarmıştır, üstelik üstün başarılarla. 

1914 yılında Paris Üniversitesi’nde Radyum Enstitüsü kuruldu ve Marie Curie ilk müdür olarak atandı. Hayatı boyunca radyumun tıptaki önemine dikkat çekti. Kendisi her ne kadar bilime hizmet etmek amacıyla özellikle radyoterapi yöntemi üzerinde dursada, bir takım çevreler bunu ticarete dökmeye başladılar. Katranlı zift cevheri bulunan bölgelerde kampanyalar başlatarak, sularının sağlık kaynağı olduğunu ileri sürdüler. Yine bir Fransız kozmetik firması toryum ve radyum içeren “Tho-Radia” adlı yüz kremini piyasaya sürdü. Daha sonra radyumun ölümcül etkilerinin ortaya çıkmasından sonra piyasadan kaldırmak zorunda kalmışlardır. 

I. Dünya Savaşı sırasında Marie Curie kızı İrene ile birlikte çalışmalarına devam etti. Bu kez hedef savaş sırasında yaralanan askerleri X ışınlarının yardımı ile tedavi etmektir. Curieler elde edebildikleri araçları seyyar X ışını istasyonu olarak kullanılacak şekilde düzenlediler. Radyoaktif ışınların yardımıyla, ki birçok doktor için bu yöntem pek tanıdık değildi, yaralanan askerleri tedavi etmek mümkün oluyordu. 
Marie Curie, savaştan sonra Paris'teki Radyum Enstitüsü’nün ihtiyaç duyduğu laboratuvar gereksinimlerini edinmek için çabaladı. Aynı zamanda Varşova'da da Radyum Enstitüsü'nün kurulmasında büyük katkıları oldu. Bu dönemde Marie Curie basınla pek görüşmek istemiyordu. Fakat 1920’de onunla röportaj yapan ve içinde bulunduğu güç koşullardan etkilenen bir kadın dergisinin editörü, Radyum Enstitüsü için ABD’nin sahip olduğu 50 gramlık radyumun 1 gramının Marie Curie’ye verilmesi için bir kampanya başlattı. Bir sonraki yıl Amerika'ya giden Marie Curie, radyumu Başkan Warren G. Harding’in elinden aldı. Kızı Irene ve damadı Frederic Joliot  Radyum Enstitüsü’nde genç bilim insanları  ile birlikte başarılı çalışmalar yaptılar.
Marie Curie çalışmaları sırasında sürekli radyasyonlu elementlerle çalıştığı için etkilenen sağlığı giderek daha da kötüye gidiyordu. Zaten çalışmalar sırasında gözleri giderek zayıflamış ve ellerinde yanıklar oluşmuştu. Radyum'u kanser tedavisinde de kullanılması üzerine çalışan Curie'nin kendiside lösemiye yakalanır. Her geçen gün sağlık durumu kötüye giden Curie, uğruna tüm yaşamını verdiği Radyum elementi nedeniyle yakalandığı lösemi hastalığından dolayı 4 Temmuz 1934'te Fransa'da yaşama veda eder. Kızı Irene annesinin ölümünden sonra  çalışmalarına devam etti. 1935 yılında kocası Frederic Joliot ile birlikte, yapay radyoaktivite üzerindeki çalışmaları ile  Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı.

Marie Curie sıradan bir insan olmadığını yaşamındaki pratiklerle göstermiştir. Onca zorluğa rağmen başarılarını devam ettirmiş ve ülke sevgisi asla sona ermemiştir. He türlü ırkçı, cinsiyetçi ve kıskançlık kokan saldırılar karşısında erkek bilim dünyasında tek başına ayakta kalan bir kadının önünde bize şapka çıkarmak  düşer. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder