Rum Güzeli Refika ve zeytinyağının hikayesi
ELİF SONZAMANCI"Zeytinyağı fabrikasıyla güzel bir kadının ne alakası var' diye sorabilirsiniz? Bu soruyu sormak aslında hikayenin özüne götürecektir sizi. İşte o güzel kadın resmi, Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin de marka yüzü. Kadının adı Refika. Güzelliği dillere destan bu Rum kızına Türkler Refika adını vermiş..."
Ben çocukken evimizde asılı bir kadın resmi vardı. Kadının büyüleyici güzelliği karşısında etkilenip, kim olduğunu hep merak etmiştim. Eski bir güzellik yarışmasının birincisi olduğu bilgisinden başka bir bilgi edinememiştim.
Kimliğini -en azından iddia edilen boyutuyla- öğrenmek yıllar sonraya kısmet oldu. Çanakkale'nin Küçükkuyu beldesine bağlı Adatepe Köyü yakınlarına kurulan, şimdilerde müze haline getirilmiş eski bir zeytinyaği fabrikasında gördüm aynı resmi.
'Zeytinyağı fabrikasıyla güzel bir kadının ne alakası var' diye sorabilirsiniz? Bu soruyu sormak aslında hikayenin özüne götürecektir sizi. İşte o güzel kadın resmi, Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin de marka yüzü. Kadının adı Refika. Güzelliği dillere destan bu Rum kızına, Türkler Refika adını vermiş. Hala geleneksel yöntemlerle zeytinyağı üreten eski zeytinyağı fabrikasını birkaç ortak, yıllar önce terkedilmiş haldeyken alıp restore ettirmiş. İlk olarak ticari olarak üretimin yapılmadığı fabrikada, talep artınca bir marka olarak çıkarmışlar ve marka yüzü olarak da Refika'yı kullanmışlar. Fabrika bir süre sonra müze haline getirilmiş.
Refika Rum bir dansçı...
Zeytinyağının üretilme hikayesine geçmeden önce Refika'yı anlatmak istiyorum. Zira fotoğrafın ona ait olup olmadığı hala tartışma konusu. Oradan edindiğim bir karpostalda Refika'nın öyküsü bilindiği kadarıyla anlatılmaya çalışılmış.
Refika (gerçek ismi kimse tarafından bilinmiyor. Herkes onu Türkler'in taktığı bu isimle hatırlıyor) 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında yaşamış. Hem Rumlar arasında, hemde Türkler arasında oldukça sevilen Refika, neşeli, güzelliği dillere destan bir kızmış. Refika şarkılar söyleyerek, zor olan zeytin hasadının yükünü adeta hafifletirmiş. Bunun yanında düğünlerin baş konuğu olarak hem şarkı söyler, hem de dans edermiş.
Bir savaş mağduru
Eskiden insanlar birarada yaşayabiliyormuş. 1.Dünya Savaşı'nın baş göstermesi ile beraber, bu birliktelik de bozulmuş. Hıristiyan Rumlar ve Müslüman Türkler arasındaki mesafe giderek açılmaya başlamış.
Refika da, savaş mağdurlarından birisi aslında. Savaş sonrası Türkiye ve Yunanistan'da mübadele kanunu uygulanınca Adatepe'deki Rumlar da mübadele edilmişler. Refika da mübadele sonucunda Yunanistan'a gitmiş.
Yıllarca izi sürülmüş
O günden sonra belleklerden hiç silinmeyen Refika'nın izi sürülmüş, ama kesin bilgilere ulaşılamamış. Adatepe fabrikasının ortakları da Refika'nın izini sürenler arasında. Köyün yaşlılarından birinden Refika'nın öyküsünü dinlemişler. Efsaneye göre Yunanistan'ın Sakız adasına yerleşmiş olduğu ve Yunanistan'ın ilk güzellik kraliçesi seçildiği söyleniyormuş. Daha sonrasında bir antikacıda bulunan bir resim köye getirilip yaşlılara sorulmuş. Bu resmin Refika'ya ait olduğunu söylemişler. Refika ile ilgili aşk hikayeleri, mübadelenin ardından bir ara köye geldiği yine rivayetler arasında.
Belgeseli yapıldı
Yönetmen Özge Deniz Özker'de Refika adlı kısa belgesel filminde, Refika'nın hikayesinin izini sürmüş. Dönemin tanıklarının konuştuğu belgeselde, ortak vurgu eskiden Rum ve Türk halkının bu köyde kardeşçe yaşadığı. Sonra Refika'nın eşsiz güzelliği.
Birde Refika'nın aşkı Nazmi Bey'den bahsediliyor. Nazmi Bey sırf Refika'yı görmek adına askerden kaçıyor. Askerden kaçmak yasak olduğundan dolayı, ada yakınlarında jandarmalar tarafından kıstırılıp vuruluyor. Tabi anlatılanların çoğu rivayet olsa da, biliyoruz ki, Refika lakabıyla oralarda güzel bir Rum kızı yaşadı.
Zeytinyağının geleneksel öyküsü
Refika aslında bir zeytinyağı markasının yüzü olarak ticarileştirilse de, belli ki yoğun ilgi görmüş. Zeytinyağı müzesinde bir tarafta Refika'nın resimleri, bir tarafta geleneksel zeytinyağı üretim araçları güzel bir ikili oluşturmuş. Fabrikada çalışan Mehmet usta tamamen geleneksel yöntemlerle çalıştığını belirterek, şimdilerde kimsenin evlerde bu yöntemlerle zeytinyağı yapmadığını söylüyor. Mehmet usta zeytinyağının zahmetli öyküsünü anlatırken, neden bu kadar pahalı olduğunu da anlıyoruz.
Günlük zeytinler önce tarlada toplanarak, yapraklarından arındırılarak yıkanıyor. Fakat zeytinlerin tam olarak olgunlaşmaması gerekiyor. Yıkanan zeytinler taşa alınıyor. Granitten yapılan bu taşlardan herbiri yaklaşık 1 yada 1.5 ton ağırlığında. Dev silindir taşlar ikisi alta biri üste gelecek şekilde konumlandırılıyor. Buraya yaklaşık 400 kilo ağırlığında zeytin alınarak, çekirdeği ile birlikte yaklaşık bir saat eziliyor. Hamur haline gelen zeytinler daha sonra teknelere alınıyor. Bu teknelerde hamur yassı torbalara alınarak pres işlemi için hazırlanıyor. Yassı torbalara doldurulan zeytin hamuru sızma işlemi için bekletiliyor. Bu işlem sırasında zeytinyağı ve karasu sızıyor. Zeytinyağı yüzeye çıkarken, karasu altta kalıyor. Yüzeydeki zeytinyağı özel kaplarla alınıyor. Asit durumu da burada kontrol ediliyor. Gün ışığından uzak bir süre bekletilip dinlendirilen zeytinyağı, daha sonra pamuk filtrelerden geçirilip şişeleniyor.
Hakiki zeytinyağı soğukta donar
Mehmet ustaya göre daha sonra işlemden geçirilen ve acısından dolayı yenmeyen yağlar sabun yapımında kullanılıyor. Bu yağlar fabrikalara gönderilerek işlemden geçiriliyor ve bunlara riviera yağları deniyor.
Yine, Mehmet usta, eğer kısa bir süre buzdolabında saklandığında donuyorsa, bu yağın hakiki bir yağ olduğunu söylüyor.
Alternatif Link : http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=25267
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder