DERİK’İN SON ÖTEKİLERİ
ELİF SONZAMANCI (DİHA)DERİK- Derik, yani bir dağın tepesine kurulu olan Mardin'in
minyatürü... Derik diyince akla çok şey geliyor. Zeytin, dar dik
sokaklar, geleneksel giyimli kadınlar ve ilçeye sinmiş mistisizm havası.
Derik diyince belki elli yıl önce başka bir şey daha geliyordu akla: Ermeniler... Şimdi Ermenilerden bahsetmek güç. Sadece Demirci ailesinden bahsedilebilir. Birçok Ermeni gibi, yaptığı işten soyadı alan aile...
Dağın yamacına kurulmuş, daracık taştan yapılmış sokaklarıyla her zaman enteresan, ilgi çekici bir küçük ilçedir Derik. Süryanileri, Keldanileri ve Ermenileri barıdıran, onlardan kalma kültürü değişimlere uğrasa da ayakta tutabilen ve mimari yapısıyla mozaiği sunan Mardin'den çok da farklı değil Derik. Çünkü, sokaklarında gezinip, binalarını izlersiniz, bir Ermeni'nin dokunuşlarını hissedersiniz.
Ve şimdinin Derik'i... Bazı evler ve tarihi Der-a Sor Kilisesi'nden başka bir de Kevork Demirci'nin atölyesi kalmış Ermenilerden. 1915'te yaşanan tehcirden Ermeniler nasibini alınca, kimi göç etmiş, kimisi de bildiğimiz trajik sürgünün kurbanı olmuş. Bazıları ise o dönem Salki ve Rutan aşiretlerine sığınarak katliamdan kurtuldu. İşte Demirci ailesinin öyküsü de burada başlıyor.
Demirci ailesinin kapısından girdiğinizde, duvarda asılı çarmıha gerilmiş İsa ile Meryem Ana resimleri önce göze çarpıyor. Sonra da bir dikiş makinası. 38 yaşındaki Anjel Demirci'ye ait bu makina. Çünkü, yerel kıyafetler çıkıyor bu kanidan.
Anjel Demirci, dikişine ara verip, anlatmaya başlıyor: "Kimsemiz kalmadı burada. Akrabalarımızın çoğu İstanbul'da. Bende çocuklarımdan ikisini İstanbul'a yolladım. Çünkü Ermeni okullarında kendi anadilleriyle eğitim görmelerini istiyorum. Burayı çok seviyorum, herhangi bir olumsuzluk çıkmazsa burada kalmayı düşünüyorum. Komşularımı da çok seviyorum."
Uzun bir hayat
Kevork Demirci, Der-a Sor Ermeni Kilisesi'nin bahçesinde, önce kiliseyi, sonra da kendisini anlatıyor. Soyadını mesleğinden almış, çünkü biçer döverlerin olmadığı dönemlerde yaptığı orakları Musul'a kadar gönderiyormuş. "Bundan on sene önce tanımadığımız köylere kepenk yapmaya giderdik. Çocuklar etrafımızı sararlardı Hristiyanlar gelmiş diye. Bizi çok farklı bekledikleri için 'Bunlar da bizim gibiymiş' diyip çekip giderlerdi. Bayram gecesi çocuklar için ay şeklinde rozetler yapardık. Bu rozetlerin hastalığa iyi geldiği inancı vardı. Bunları bayramdan bir gün önce üstünü soyarak yarı çıplak bir şekilde yapmak gerekiyordu. Çok ilginç inanışlar da vardı. Mesela bazıları 7 tane Muhammed ismini taşıyan kişiden para toplar sonrada bu parayı bize vererek halhal yapmamızı isterlerdi. Bu halhalların da hastalıklara iyi geldiği inanışı vardı." Şimdi dükkanlara kepenk yapıyor Kevork Demirci.
İlk sinema Hagop'un
İlçeden göç eden Ermenilerden bazıları yaz tatilini geçirmek için Derik'e geliyor. Hagop Sabuncu, İstabul'dan ziyarete gelmiş memleketini. Kevork Demirci'nin dayısı. Rutan Aşireti lideri Hacı Necimoğlu'nun tehcir sırasında sakladığı Ermenilere ne kadar iyi davrandığını anlatıyor. Öyle ki dört eşini de etrafına toplayarak "Eğer bu aileleri kendi ailelerinizden ayırırsanız dördünüzü de evden kovarım" dediğini gülümseyerek anlatıyor.
Hagop Sabuncu, Derik'e ilk sinemayı getirenlerden. Kardeşiyle beraber işlettiği sinemanın açılışını ise şöyle anlatıyor: "1964 yılında sinemayı ilk açtığımızda, dönemin Mardin Valisi Celal Kayacan 'Niye bu kadar masrafı buraya yaptınız, keşke bu sinemayı başka yerde açsaydınız' dedi. Kardeşimde hemen müdahale ederek, 'Biz bu parayı burada kazandık, bu sinemayı burada açmak istiyoruz' dedi. Sonra vali de ona hak verdi. O zamanlar Türk filmlerini sinemaya getiriyorduk. Televizyonun gelmesiyle birlikte ilgi azalınca kapatmak zorunda kaldık."
Zeytin yağından sabun
Sonra zeytin yağından sabun yaptıkları günlere gidiyor. Sabun imalathanesini anlatıyor. "Biz ailece bu işi yapıyorduk. Sabuncu soyadım da oradan geliyor. Sabunlarımızı Mardin, Diyarabakır, Urfa ve Viranşehir'e yolluyorduk. İmalathaneyi 25 yıl önce kapatmak zorunda kaldık. Dönemin Demokrat Parti'den Belediye Başkanı Hasan Özaydın sabunhanenin yerini yol yapılacağı için istimlak etti. Sonra o işi bıraktık. Derik'e ilk mazotlu un değirmenini de ben getirdim. Kaymakam Mustafa Yengeç döneminde değirmen yerini de istimlak ettiler. O zaman, 'Bahçeyi bırakın size araziyi bedava vereyim yeter ki bahçeyi yıkmayın' dedim ama yıktılar. Bunu Ermeni olduğumuz için yaptılar" diyor.
Dağın yamacına kurulmuş, daracık taştan yapılmış sokaklarıyla her zaman enteresan, ilgi çekici bir küçük ilçedir Derik. Süryanileri, Keldanileri ve Ermenileri barıdıran, onlardan kalma kültürü değişimlere uğrasa da ayakta tutabilen ve mimari yapısıyla mozaiği sunan Mardin'den çok da farklı değil Derik. Çünkü, sokaklarında gezinip, binalarını izlersiniz, bir Ermeni'nin dokunuşlarını hissedersiniz.
Ve şimdinin Derik'i... Bazı evler ve tarihi Der-a Sor Kilisesi'nden başka bir de Kevork Demirci'nin atölyesi kalmış Ermenilerden. 1915'te yaşanan tehcirden Ermeniler nasibini alınca, kimi göç etmiş, kimisi de bildiğimiz trajik sürgünün kurbanı olmuş. Bazıları ise o dönem Salki ve Rutan aşiretlerine sığınarak katliamdan kurtuldu. İşte Demirci ailesinin öyküsü de burada başlıyor.
Demirci ailesinin kapısından girdiğinizde, duvarda asılı çarmıha gerilmiş İsa ile Meryem Ana resimleri önce göze çarpıyor. Sonra da bir dikiş makinası. 38 yaşındaki Anjel Demirci'ye ait bu makina. Çünkü, yerel kıyafetler çıkıyor bu kanidan.
Anjel Demirci, dikişine ara verip, anlatmaya başlıyor: "Kimsemiz kalmadı burada. Akrabalarımızın çoğu İstanbul'da. Bende çocuklarımdan ikisini İstanbul'a yolladım. Çünkü Ermeni okullarında kendi anadilleriyle eğitim görmelerini istiyorum. Burayı çok seviyorum, herhangi bir olumsuzluk çıkmazsa burada kalmayı düşünüyorum. Komşularımı da çok seviyorum."
Uzun bir hayat
Kevork Demirci, Der-a Sor Ermeni Kilisesi'nin bahçesinde, önce kiliseyi, sonra da kendisini anlatıyor. Soyadını mesleğinden almış, çünkü biçer döverlerin olmadığı dönemlerde yaptığı orakları Musul'a kadar gönderiyormuş. "Bundan on sene önce tanımadığımız köylere kepenk yapmaya giderdik. Çocuklar etrafımızı sararlardı Hristiyanlar gelmiş diye. Bizi çok farklı bekledikleri için 'Bunlar da bizim gibiymiş' diyip çekip giderlerdi. Bayram gecesi çocuklar için ay şeklinde rozetler yapardık. Bu rozetlerin hastalığa iyi geldiği inancı vardı. Bunları bayramdan bir gün önce üstünü soyarak yarı çıplak bir şekilde yapmak gerekiyordu. Çok ilginç inanışlar da vardı. Mesela bazıları 7 tane Muhammed ismini taşıyan kişiden para toplar sonrada bu parayı bize vererek halhal yapmamızı isterlerdi. Bu halhalların da hastalıklara iyi geldiği inanışı vardı." Şimdi dükkanlara kepenk yapıyor Kevork Demirci.
İlk sinema Hagop'un
İlçeden göç eden Ermenilerden bazıları yaz tatilini geçirmek için Derik'e geliyor. Hagop Sabuncu, İstabul'dan ziyarete gelmiş memleketini. Kevork Demirci'nin dayısı. Rutan Aşireti lideri Hacı Necimoğlu'nun tehcir sırasında sakladığı Ermenilere ne kadar iyi davrandığını anlatıyor. Öyle ki dört eşini de etrafına toplayarak "Eğer bu aileleri kendi ailelerinizden ayırırsanız dördünüzü de evden kovarım" dediğini gülümseyerek anlatıyor.
Hagop Sabuncu, Derik'e ilk sinemayı getirenlerden. Kardeşiyle beraber işlettiği sinemanın açılışını ise şöyle anlatıyor: "1964 yılında sinemayı ilk açtığımızda, dönemin Mardin Valisi Celal Kayacan 'Niye bu kadar masrafı buraya yaptınız, keşke bu sinemayı başka yerde açsaydınız' dedi. Kardeşimde hemen müdahale ederek, 'Biz bu parayı burada kazandık, bu sinemayı burada açmak istiyoruz' dedi. Sonra vali de ona hak verdi. O zamanlar Türk filmlerini sinemaya getiriyorduk. Televizyonun gelmesiyle birlikte ilgi azalınca kapatmak zorunda kaldık."
Zeytin yağından sabun
Sonra zeytin yağından sabun yaptıkları günlere gidiyor. Sabun imalathanesini anlatıyor. "Biz ailece bu işi yapıyorduk. Sabuncu soyadım da oradan geliyor. Sabunlarımızı Mardin, Diyarabakır, Urfa ve Viranşehir'e yolluyorduk. İmalathaneyi 25 yıl önce kapatmak zorunda kaldık. Dönemin Demokrat Parti'den Belediye Başkanı Hasan Özaydın sabunhanenin yerini yol yapılacağı için istimlak etti. Sonra o işi bıraktık. Derik'e ilk mazotlu un değirmenini de ben getirdim. Kaymakam Mustafa Yengeç döneminde değirmen yerini de istimlak ettiler. O zaman, 'Bahçeyi bırakın size araziyi bedava vereyim yeter ki bahçeyi yıkmayın' dedim ama yıktılar. Bunu Ermeni olduğumuz için yaptılar" diyor.
Özgür Gündem gazetesinde yayinlanmisti.......