Dersim-Horasan Hattı Nere Düşer?
Elif Sonzamancı : Horasanlı olmak
ve oradan gelmek Türkiye’de çok konuşuldu ve Kemal Kılıçdaroğlu ile gündemimize
yine hızlı bir giriş yaptı. Kendisiyle yapılan bir röportajda aşiretinin aslen
Horasan’dan geldiğini ve Türkmen asıllı olduğunu söylemişti. Sözleri tam olarak
şöyle: “Kureyşan Aleviliğin en önemli ocaklarından biri. Ailemin Horasan’dan
geldiği söyleniyor. Konya Akşehir’e yerleşiyorlar. Rivayete göre, Şah İsmail ve
Yavuz Sultan Selim arasındaki savaştan sonra Adıyaman, Malatya ve bir kolu da
Tunceli’ye gidiyorlar. Bunlar Türkmen boyudur.” Yine CHP’den Kamer Genç’in de
bununla ilgili bir söylemi vardı. “Biz Dersimliler Kürt değiliz. Çünkü Kürtler
Şafii olur. Biz Türk oğlu Türküz” gibi bir ibare kullanmıştı. CHP’den Hüseyin
Aygün de “Zazalar, Horasan’dan gelmedir” demişti. Gördüğünüz gibi ‘Horasan’dan
gelmek’ olgusu çok tartışılıyor. Sizin de bu konuda yıllarca yaptığınız
araştırmalarınız var...
Mehmet Bayrak: Bu üç politikacının
söylemi ya da Horasan konusu aslında resmi ideolojinin yanıltmalarından
biridir. Halktan bir insan yanılsama olarak bunu söylese insanlar çok
görmeyebilir. Fakat, sözde okumuş, yazmış, aydın kategorisine giren insanların
bunu hala tekrarlamaları, resmi ideolojinin tuzağına düşmeleri açıkçası insanı
üzüyor. Bunu özellikle sayın Kılıçdaroğlu için söylüyorum. Özellikle, Kürt
Alevi toplumu içinde sürekli olarak duyduğumuz yanıltıcı söylemlerden birisi
“Biz Horasan’dan geldik, Türk’üz”. Bunu söylerken Horosan’ın neresi olduğunu
bile doğru dürüst bilmezler. İşin acı ve komik tarafı da bu. Son yıllarda
karşılaştığım enterasan bazı hususlar oldu. İngiltere’ye gitmiştim, dede soylu
bir aileden gelen bir şahsiyet kitap yazmış. “Horasan’dan İngiltere’ye” diye
hayatını yazıyor. Sen iki kuşak önceye kadar dedeni tanımıyorsun, ona ait
yazılı bir kaynak yok. Horasan’dan geldiğini ya da bu süreci hayatının bir
parçası olarak nasıl anlatabiliyorsun?
Elif Sonzamancı: Bu kesim genelde Horasan’dan gelmekle övünür...
Mehmet Bayrak: Horasan, kimlik
karartmada kullanılan bir pilot bölgedir. İşin püf noktası burada. Sonra
bakıyorsun Almanya’da başka bir dede, “Horasan’dan Almanya’ya” diye hayatını
kaleme almaya başlamış. Aynı soruyu ona da sorabiliriz. Sen kaç kuşak öncesine
kadar biliyorsun ki, Horasan’dan geldiğini iddia edebiliyorsun?
Elif Sonzamancı: Neden özellikle dedelerin böyle bir iddiası var?
Mehmet Bayrak: Horasan üzerine
araştırma yaparken yine genç bir arkadaşın çalışmasına rastladım. “Horasan’dan
Göksun’a Hormek Aşireti” diye yazmış. Açıktır ki, bunu söyleyenlerin hiçbirisi
gerçek anlamda Horasan’ın yerini bile bilmiyor. Neden özellikle dedeler
söylüyor? Çünkü; toplumla birebir muhatap olan insanlar dedelerdir. Yasaklamaya
rağmen Alevilik elbette alttan alta işliyordu, çalışıyordu ve gizli de olsa insanlar
ibadetlerini yapıyordu. 1950’li yıllardaki yurt içi göçlere, 1960’lar sonrası
yurt dışı göçlere kadar bu mekanizma çalışıyordu. Ondan sonra belli bir dağılma
başlıyor. Devletin gizli raporlarında var. 1949 ve 1961’de hazırlanan iki gizli
Alevi raporu yayınladım. Bu roparlarda şu öneriliyor: “Devlet kendi söylemini
dedeler aracılığıyla kitlelere daha iyi mal edebilir.” Yine dedelerin elde
edilerek Alevilerin CHP’ye bağlı tutulacağı söyleniyor. Çünkü dedeler dini
toplum önderleridir. Onların bir cem töreninde söylediği sözler geçerlilik
kazanır. Özetle, Horosan’dan gelme olgusu özellikle Alevi Kürtler içinde
propaganda ediliyor. Bu bir kimlik karartma propagandasıdır. Resmi ideoloji
tarafından kotarılmış, örülmüş ve belli kişiler ve yayınlar aracılığıyla
topluma sunulmuş bir olaydır. Ve sonuçta bu söylem CHP genel başkanı ve iki
milletvekiline varıncaya kadar bu söylem devam ediyor. Ben onların buna
inandıklarına da inanmıyorum. Çünkü Horasan-Dersim ilişkisini bilseler böyle
söylememeleri ve konuşmamaları gerekir.
Elif Sonzamancı: Bu kadar övünülen Horasan tam olarak nereye düşer?
Horosan, 7 temel Kürt yerleşim biriminden biridir. Bugün bile 5 ana
yerleşim yeri Kürt ana coğrafyası içinde. Birisi Orta Anadolu Kürt yerleşimi,
bir tanesi Horasan ve Albruz dağları bölgesidir. Horasan bölgesi Kuzeydoğu
İran’ın büyük bir bölümünü kuşatan bir eyalettir ve Kürtler’in ana yerleşim
yerlerinden bir tanesidir.
Elif Sonzamancı: Dersim’e benzetebilir miyiz? Yani eskiden Dersim bir eyaletti ve
coğrafyası daha büyüktü.
Mehmet Bayrak: Üç Horasan var. Birisi
sözünü ettiğimiz Horasan Eyaleti’dir. Biri Erzurum’un Horasan kazasıdır. Bir
tanesi de Güney Kürdistan’da bir yerleşke ve bir nehrin adıdır. Dersim eyaleti
denilen yer bugün Tunceli olarak bilinen yer değildir. Bugünkü Tunceli 1935
yılında kurulmuş, teşkil edilmiş bir ildir. Dersim eyaleti geçmiş yüzyıllarda
bugünkü Tunceli’yi, Erzincan’ın tamamını, Elazığ-Harput’un tamamını, Bingöl’ün
tamamını, Erzurum-Sivas-Malatya-Muş’un bir bölümünü içine alan büyük bir
eyalettir. Osmanlılar kendi politik çıkarlarına uygun olarak buranın statüsünü
değiştirmişlerdir.
Horasan’dan geldiğini iddia edenler buranın doğru dürüst konumunu bilmezken;
tarihi, sosyolojik, coğrafik, demografik, göç tarihi açısından konumunu
bilmezken batılılar bu konuda müstakil albümler yayınlamışlar. Demem o ki,
batılılar bu konuda çok eski zamandan beri çalışmalar yürüttükleri gibi diğer
bölgelerde de çalışmalar yapmışlar.
Elif Sonzamancı: Kürtler Horasan’a
ne zaman geliyorlar? Ya da hep ordalar mıydı?
Mehmet Bayrak:
Horasan Kürtleri’nin önemli bir bölümü Dersim eyaleti bölgesinden kalkıp doğuya
akan ya da göçertilen aşiretlerden oluşuyor. Şunu unutmayalım, Dersim eyaleti
denilen alan 1639 Kasrı Şirin anlaşmasına kadar hemen tümüyle Safevilere bağlıdır.
Şah İsmail döneminde Horasan fethediliyor ve Safevi topraklarına katılıyor.
İlki Şah İsmail zamanında yapılan bir toplu göçertme olayı var. Ağırlıkla
Dersim bölgesinde olmak üzere binlerce aile Horasan’a göçertiliyor. Horasan’ın
Kuzey bölgelerine yerleştiriliyor.
Elif Sonzamancı: Buraya yerleştirilmelerinin özel bir nedeni
varmıydı peki?
Horasan, yüz yıl boyunca
Safevilerle Kuzeydeki Sünni Özbekler ve Sünni Türkmenler arasında kavga
konusudur. Geçmişte Özbekistan’a bağlıdır. Şah İsmail döneminde alındıktan
sonra onlarca yıl özellikle Özbek saldırılarına maruz kaldı. Bugün de
Özbekistan ve Türkmenistan olarak iki devlet olarak varlar. Oraya öyle bir güç
yerleştirilmeliydi ki bu iki güce de ters olmalıydı. Bunun için en önemli bölge
Safevilere bağlı olan Dersim bölgesiydi. Binlerce aile önce Şah İsmail
döneminde götürülüp yerleştirildi. Şah Abbas döneminde de önemli bir göç olayı
yaşandı. Onbinlerce aile ile ifade edilen bu göç 17. yüzyılın başlarında
gerçekleştirildi. I. Şah Abbas, yine o bölgeyi takviye etmek amacıyla bunu
yaptı. O dönem de sebepler farklılaştı. Dersim bölgesi halkı zaten Osmanlı ile
geçinemiyordu. Safeviler’de dinsel değişim olduktan sonra yani Şiileşme
kurumlaştıktan sonra da Safevilerle çelişkiler başladı. Onbinlerce ailenin Horasan’a
gönderilmesiyle devlet onları zapturapt altına almış oluyordu. Hem de kuzeydeki
Özbek ve Türkmen güçlerinin güneye sarkmalarını, Horasan’ı taciz etmelerini ve
saldırılarını önlemeye dönüktü. Elimizde kaynaklar var. Bakıyoruz sınır
bölgesindeki aşiretlerin hemen tamamı bu bölgeden giden aşiretler. Ve bu
aşiretlerin çok önemli bir bölümü Kızılbaş Kürt kimliğini koruduğu gibi bir
bölümü de Şiiliğe dönüşmüştür. Fakat onların Şiiliği de İran’ın diğer
bölgelerindeki Şiilik’ten farklı. Yani Aleviliğe daha yakın duran bir Şiilik.
Şu gördüğünüz çizelge Horasan ve Albruz dağlarındaki Kızılbaş, Alevi, Ahlê Haq,
Yarsan, Ezidi ve Sünni Kürt aşiretlerini gösteriyor. Burada altları çizili
aşiretlerin tamamı Kızılbaş Alevi kimliğini sürdüren aşiretler.
Elif Sonzamancı: Bugüne kadar Kızılbaş
Alevi kimliklerini sürdürmüşler yani...
Mehmet Bayrak: Bugün de bu kimliklerini
sürdüren aşiretler. Bu bölgedeki Kürt aşiretleri içinde Alevi, Ahlê Haq ve Şii
aşiretlerin oranı %75’tir. Horasan’dan gelme olayı... Asıl açığa
çıkarılması gereken bu. Horasan’dan bir gelme olayı var. Ama bu tarihten beri
oraya yerleşmiş olanların gelişi değil. İddia edildiği gibi Orta Asya’dan
kalkıp gelme olayı değil. Şah İsmail ve Şah Abbas döneminde gidenlerden
binlercesi bazı kaynaklara göre de onbinlercesi 1639 anlaşmasıyla Dersim
bölgesinin Osmanlı’ya geçmesi üzerine eski yurtluklarına geri dönüyorlar.
Elif Sonzamancı: Horasan’dan gelme meselesi aslında bu mu? Dersim’den gidip Dersim’e
geri dönmek...
Mehmet Bayrak: Bu. Gidenlerin geri
dönüşüdür. Asıl olay budur. O diğer sözlerin tamamı havada kalmaya mahkum,
tarihsel-toplumsal temeli olmayan ve resmi ideolojinin dikte ettirdiği
sözlerdir.
Elif Sonzamancı: Horasan’dan gelme olayı anlatımlarınızla şimdi netleşti
diyebiliriz. Buradan hareketle Horosan’a
yönelik batılı araştırmacıların çalışmalarından söz ettiniz. Bu çalışmalarda
neler anlatılıyor? Batılı gözünden Horasan ve oradaki Kürtler nasıl aktarılmış?
Mehmet Bayrak: Önce şunu söylemek
gerekir... Kürdoloji, Türkoloji, Araboloji, İranoloji bilimlerinin babası
Batıdır. Örneğin ilk Türk yazıtı olarak kabul edilen Orhun Anıtları var. Bunun
üzerinde çalışan ilk kişiler Batılılardır. Batılılar gravür çizmeseler,
fotoğraf çekmeseler ve kartpostal yapmasalardı bugün Kürt halkının görsel tarihinden
biz mahrum olacaktık.
Elif Sonzamancı: Burada bir parantez açmakta fayda var aslında. Neden batılılar gelmiş
araştırma yapmış da o bölgede bulunanlar yapmamış?
Mehmet Bayrak: Batı, daha 16. yüzyılda
reform ve rönesansını yapıp, dini toplumsal gelişmenin önünde engel olmaktan
çıkardığı dönemde biz hilafeti alıyorduk. Osmanlı sultanı hilafet zıhrına
bürünme ihtiyacı duyuyordu. Bu yapılanma, anlayış ve zihniyet Osmanlı
toplumunun da geri kalmasını beraberinde getirdi. Nitekim matbaa batıda icat
edildi, ama Osmanlı toplumuna girmesi 300 yıl gecikmeyle oldu. Bütün eserler
elle yazılırken matbaa icat ediliyor, ama siz ona “Gavur icadıdır” diye
direniyorsunuz. 300 yıl gecikmeyle kabul ediyorsunuz, o da dini kitapları
basmamak kaydıyla... Dolayısıyla batı belli bir süreçten sonra doğuya açılarak
yeni kültürler, yeni kimlikler, yeni kaynaklar –buna yer altı kaynakları da
dahildir- bulmak amacıyla yakındoğu, ortadoğu ve uzakdoğuya açılma ihtiyacı
hissetmiştir. Ve bunu yaparken de her gezgin mutlaka o gezisini bir kitaba
dönüştürmüştür. O çok önemli. Batılı ile doğulu arasındaki fark da zaten o. O,
her gezisini birkaç cilt kitap haline getirirken tarih ve yazıyla bilince
çıkarıp kaynak altına alırken bizde sözlü gelenekte kalmış her şey. Olayın
farklılığı bundan kaynaklanıyor. 1997 yılında basılan Alevilik ve Kürtler
isimli bu kitabımda ilk defa Horasan’a bir bölüm ayırdım. Bir baktım ki Horasan
ile ilgili çalışmalar yapan da hep Batılılar. Taa 19. yüzyılın başlarında bir
gezgin gitmiş Horasan Kızılbaşları üzerine seyahatname yazmış. Bugünle Horasan
ve İran’ın diğer bölgelerdeki Kürt aşiretleri üzerine yığınla seyahatnameler
var. Onların tarihine ilişkin belirlemeleri var. Yaşama biçimlerine, maddi kültürlerine
ilişkin belirlemeleri var. Örneğin halı, kilim denince akla gelen ilk coğrafyalardan
biri İran ve Horasan’dır. Horosan halıcılığı üzerine yazmışlar örneğin. Yine
etnik, dini, kültürleri, edebiyatları üzerine de belirlemeler yapmışlar.
Elif Sonzamancı: O coğrafyada oldukça zengin bir inanç dokusu söz konusu. Yaresan ve
Ahlê haq inancından bahsedilebilir. Birazda bu inanç dokusunu açarsak neler
söyleyebiliriz?
Mehmet Bayrak: İran coğrafyası
geçmişten bu yana Alevilik açısından da çok önemli bir coğrafyadır. Özellikle
de Şah Tahsahp dönemine kadar. Oradaki
çeşitli ocaklar ve dini kültür merkezleri, dergahları birebir Anadolu’daki
Kızılbaş Kürtleri ve diğer Kızılbaşları da etkilemiş. Zaten Safevi devletinin
sınırları neredeyse Maraş’a dayanıyordu. Ve Anadolu Kızılbaşları İran şahlarını
dini nedenlerle kendilerine daha yakın buluyorlardı. Bu ilişkilenme, bu
kültürel akışkanlık yüzyıllarca devam etti. Ta ki sınırlar değişinceye ve
Şiilik İran’da kurumlaşmaya başlayıncaya kadar... Şiilik kurumlaşıp İran
coğrafyasındaki Aleviler baskı altına alınmaya başladıktan sonra bu diyalog
koptu. Orada kalan Alevilerin adı Ahlê haq ve Yaresan’dır. Bunlar bugün bile
orada yaşamakta ve önemli bir kültürü beraberinde getirmekteler. Yarsanizmin
kutsal kitabı Serencam’ın çıktığı yer o coğrafyadır. Ben orjinalini 1995’te
görmüştüm. Güney Kürdistan’da da bu yakın zamanlarda Serencam’ın basımı
yapılmış. Kapsamlı iki cilt olarak çıkmış. Bir cilt orjinal metnidir, birisi de
Serencam’ın tarihi ve filozofisi üzerine yapılmış araştırmadır. O kitabı
edinmek istedim. Arkadaşlar “Bulamadık” dediler. “Daha yeni basıldı, neden
bulamıyoruz” dedim. Sonra araştırmışlar, bakmışlar ki Kültür Bakanlığı’nca
yayınlanmış ve 500 adet çıkarılmış. Belli büyük kitapçılara da verilmiş, fakat
oradaki Kakayi Kürtler kitapların hepsini satın almışlar ve evlerine koymuşlarki,
diğer Sünni Müslüman Araplar bunları okuyup kendilerine düşmanlık etmesin
diye... Enterasan... Halen o geçmişten devralınan böyle bir psikoloji var. Buna
rağmen zorlukla sağlayabildim. Serencam dediğimiz kitap ağırlıkla Goranî
lehçesiyle yazılmış bütün şiirler ve gulbanklar ile kısmen Farsça yazılmış
şiirlerden oluşur. Başka bir adı da Zeburî
Hakîkat’tir. Yani kaybolduğu söylenen Zebur adlı kitabın hakikatinin,
gerçeğinin bu olduğu iddia ediliyor.
Elif Sonzamancı: Çok ilginç...
Mehmet Bayrak: Bu yaklaşık 20 yıl önce
Dr. Golmuradi’nin evinde çekilmiş bir resim. Kendisi de zaten İran Ahlê Haq
Kürtlerinden. Burada el yazması Serencam’ı inceliyor. Daha geçen yıl
basılabilen Serencam’ın orjinali bu. Aynen Alevi Kürtler gibi onlar da ayet ve
beyt olarak nitelendiriyor şiirleri.
Bir şeyi daha söylemek istiyorum... Dersim-Horasan ilişkilerine ait bir şey
bu. Bugün Horasan aşiretlerinin isimlerine baktığımızda bile Dersim ile olan
bağlantısını hemen yakalarız. : Çok
önemli konfederasyonlardan birinin adı Çemişgezek’tir. Çemişgezek bugün nerede?
Dersim’de. Sonra Çemişgezek geçmişte bir sancak ve önemli bir kültür
merkeziydi. Bugünkü gibi kaza statüsünde değildi. Yönetim merkezidir aynı zamanda.
Bir konfederasyonun adı Şadlu’dur. O neyi çağrıştırıyor? Şadyan aşiretini... O
nerede? Ağırlıklı olarak Dersim bölgesinde. Diğer aşiretlerin önemli bir bölümü
de herhangi bir konfederasyona bağlı olmayan bağımsız aşiretlerdir. Demem ki o
ki oradaki aşiretlerin önemli bir kesiminin ismi bile Dersim’i çağrıştırıyor.
Elif Sonzamancı: Burada çok
önemli bir noktaya değindiniz. Zira bu benzerliklerin bilinmesi Horasan
hattının anlaşılması açısından ışık tutucu özellikte... Bu arada sizin
Horasan’a yönelik biriktirdiğiniz fotoğraflar var, ki önemli ayrıntılar
barındırıyorlar...
Mehmet Bayrak: Bu Baba Tahir Uryan’ın anıt
mezarının fotoğrafıdır. 11. yüzyılın ikinci yarısında ve 12. yüzyılın
başlarında yaşamış bir Yaresan Kürt şairi. Divanı elimizde olan bir şairdir.
Baba Tahir Uryan, Ömer Hayyam’dan 150 yıl, Yunus Emre ve Mevlana’dan 200 yıl
önce yaşamış olan bir şairdir. Batılı araştırmacılar onu “Kürtlerin Ömer
Hayyam’ı”, “Ömer Hayyam’dan daha derinlikli” olarak nitelendiriyor. Aynı
zamanda Baba Tahir Hemedanî olarak da tanınır. Baba Tahir Uryan, Dersim’deki
Xızır Uryan Ocağı’nın kuramcısıdır. Kaç tane Dersimli bunu biliyor onu
bilmiyorum. Aynı zamanda Ömer Hayyam, Yunus Emre ve Mevlana’nın şiir ve düşünce
babasıdır. Diğerlerini bütün dünya tanıyor. Onu niye tanımıyor? 19. yüzyılda
batılılar onun üzerine çalışma yapmışlar. Ama bugün Kürtler de Baba Tahir
Uryan’ı yeterince bilmiyor. Neden? Birçok sebebi vardır. Kürdoloji bilimi
yasaklı olması bir nedendir. Yakın tarihe kadar Kürdoloji alanında çalışma
yapmak yasaktı. Ben 1991’de Kürt klam ve stranlarını yayınladım. Ceza aldım.
Şimdi siz bir halkın aşk ve sevda klamlarını bile yasaklarsanız Kürdoloji
bilimi nasıl gelişecek? İnsanlar nasıl öğrenecek? Diğer sebep de araştırma
zaafiyetidir. Sovyetlerde Kürdoloji bilimi boy vermişti. Yine beğenmediğimiz
Saddam rejiminde, Bağdat’ta bile Kürdoloji bölümü kurulmuştu. En yaya kalan
parça Türkiye parçasıdır. Ermeniler bu konuda diğer halklardan daha da ileride.
Kürt halk şarkıları ilk derleyen Abovyan adında bir Ermeni. Kürt müziği ile
ilgili ilk doktora çalışmasını yapan da Komitas adında bir Ermeni. 1899’da
yapıyor. Sessiz de olsa ilk filmleri çeken de Ermeniler. 1925’te Şark Islahat
Planı ile yabancıların Kürt coğrafyasına girişi de resmen yasaklanıyor. Kürt
halkıyla temas etmesinler diye. Yani yasaklar, tabular ve tek tipleştirme
politikasıyla alakalı bir olay. Burada bir belirleme yapmak istiyorum... Kürt
edebiyatının temelini atanlar Yaresan Kürtleridir ve İran coğrafyasında bunlar
yetişmiştir. 8-12. yüzyıllar arasında yaşamış 40 dolayında Kürt şairinin
tamamına yakını o bölgede yetişmiştir. Bunların 12 tanesi kadın şairdir ve
bunların yarıya yakını bir tanbur eşliğinde eserlerini terennüm etmektedirler.
Bu son derece önemli bir husustur. Bu şairlerin bir bölümü de Yaresan inancında
kutsal kişiliklerdir. Ve Serencam hazırlanırken bunların eserlerinden
yararlanılmıştır. Yani kutsal metinler hazırlanırken yararlanılan şairlerin
önemli bir bölümü kadındır.
Elif Sonzamancı: Bu da bilinmeyen bir konu...
Mehmet Bayrak: Söylüyorum ya, biz
kendimiz bile tarihimizi henüz yeterince bilmiyoruz. Öğretilmemiş. Ama biz
öğrenme çabası içindeyiz ve öğrenmeye devam ediyoruz.
Elif Sonzamancı: Peki bu coğrafyada yaşayan Kürtler’in Türkmenlerle etkileşimlerinden
dolayı asimilasyonları sözkonusu mu, yoksa asimile olmadan varlıklarını
sürdürmüşler midir?
Mehmet Bayrak: Elbette söz konusu... Asimile
olan Kürtler de var. Özellikle şehirlere göç edenler... Maraş’taki Kılıçlı
aşireti de öyle oldu. 150 yıl önceye kadar kendilerine Kürt diyorlardı. Bugün
kendilerine Türk diyorlar. Bunun bir nedeni bir toplum göç ettiği yerde azlık
durumunda kalınca baskın dili öğreniyor ve asimile oluyor. Zoraki asimilasyonun
dışında böyle doğal asimilasyonlar da gerçekleşiyor.
Not: 4 Ocak 2012 tarihinde
yayınlanan Tarih Köprüsü Programından derlenmiştir.
Çok önemli bilgiler , paylaşımınız için teşekkür ederim.
YanıtlaSilYasin Bayanay