İç Toroslar ve Alevi Edebiyatında
İç Torosların yeri
İç Toroslar, hakkında sayılı kaynaklar olmasından dolayı, bugüne kadar hep
kapalı bir kutu gibiydi. Zengin bir kültürel dokuya sahip olmasına rağmen, hala
tamamıyla gün yüzüne çıkmayan bir tarihi olan İç Toroslar ve Edebiyatını, bu
konu hakkında ‘İç Toroslar’da Alevi-Kürt Aşiretler ‘adlı kitabı bulunan Mehmet
Bayrakla konuştuk. TV 10 ‘da yayınlanan Tarih Köprüsü programından derlenen
aşağıdaki söyleşiyi zevkle okuyacağınızı düşünüyorum.
Elif Sonzamancı: Özellikle Alevi
ve Kürt nüfusunun yoğun olarak bulunduğu İç Toroslar ve edebiyatı çok bilinen
bir konu değil. Oysa bazı yapıtları
incelediğimizde muazzam güzel eserler var. Öncelikle batı kaynaklarında Anti
Toroslar olarak geçen İç Toroslar hangi coğrafi alanı kapsıyor?
Mehmet Bayrak: Batı literatüründe İç
Toroslar ya da Anti Toroslar adıyla literatüre girmiş. Ben de İç Toroslar adını
yeğledim. Dış Toroslar, Akdeniz’i Anadolu’dan ayıran bölümdür. İç Toroslar ya
da Anti Toroslar olarak nitelendirilen dağ silsilesi de Binboğalar, Ahır Dağı,
Engizek ve Nemrut dağı silsilesini oluşturan dağlar kast ediliyor. İç Toroslar
çok önemli bir bölge olduğu halde, senin de söylediğin gibi gerçekten bu
niteliğiyle çok fazla bilinmeyen bir bölge.
Oysa taa Selçuklu döneminden itibaren birçok önemli isyana, toplumsal olaya ve katliama sahne olmuş bir bölge. Neresidir burası? Maraş merkez olmak üzere, Adıyaman’ın, Malatya’nın önemli bir bölümünü, Sivas, Kayseri ve Adana’nın bir bölümünü ve Antep’in içine alan geniş bir bölgedir ve Alevi Kürt nüfusu açısından yoğun büyük bir havzadır. Yani iki büyük havzadan söz edilir. Birisi Dersim merkezli Fırat havzasıdır, diğeri İç Toroslar havzasıdır.
Oysa taa Selçuklu döneminden itibaren birçok önemli isyana, toplumsal olaya ve katliama sahne olmuş bir bölge. Neresidir burası? Maraş merkez olmak üzere, Adıyaman’ın, Malatya’nın önemli bir bölümünü, Sivas, Kayseri ve Adana’nın bir bölümünü ve Antep’in içine alan geniş bir bölgedir ve Alevi Kürt nüfusu açısından yoğun büyük bir havzadır. Yani iki büyük havzadan söz edilir. Birisi Dersim merkezli Fırat havzasıdır, diğeri İç Toroslar havzasıdır.
Elif Sonzamancı: Buradan hareketle isterseniz
biraz da İç Toroslar’ın tarihini açalım...
Mehmet Bayrak: Tarihte
Dulkadiroğlularının adeta bir devlet olarak konuşlandığı ve hükümran olduğu bir
coğrafyadır. Dulkadiroğulları bilindiği gibi 16. Yüzyılın neredeyse ortalarına
doğru Osmanlılar tarafından kendilerine bağlanabilmiş bir beyliktir.
Dulkadiroğullarının hakim olduğu İç Toros
bölgesi, kozmopolit bir bölge. İçinde Kürtler‘in Türkmenler‘in ve
Ermeniler ‘in varlığından söz etmek mümkün. Kürtlerin o bölgeye dönük tarihi
bildiğimiz kadarıyla yaklaşık bin yıllık bir tarih. Eyyubiler döneminde Maraş
merkez olmak üzere İç Toroslara Alevi Kürt göçlerini görüyoruz. 16. yüzyıldan
sonra da oldukça yoğunlaştıklarına tanık oluyoruz. Eyyubiler, Suriye ve
Filistin merkezli Mısır’ı da içine alan Anadolu ‘nun özellikle güneydoğusunu iç
Toroslara kadar olan kesimi içine alan bir memleket. Eyyubiler döneminde Maraş
bölgesi de bu Kürt önderlikli
hanedanlığa bağlandı ve o dönemde birçok Kürt aşirette o bölgede yoğunlaştı.
Lozan dönemine kadar o bölgeler gerek
Maraş, Antep ve Urfa olsun Halep’e bağlıydı. İç Toros Kürtlerinin dil olarak en
çok yakın olduğu bölgede bu bölge.
Elif Sonzamancı: İç Toroslarda
yerleşmiş büyük aşiretlerden bahsedebiliriz.
Büyük diyorum çünkü federasyon ve bunlara bağlı kollar bulunuyor. Bu
coğrafyadaki en büyük aşiret hangisi?
Mehmet Bayrak: O bölgedeki en büyük
aşiret Sinemilli aşiretidir. Sinemilli, Atmi, Atmi’nin Bugan ve Alxas kolu olsun o konuda
çok net şeyler söylemek mümkün değil. Bazı kaynaklar Sinemilli aşiretinin Alxas
aşiret ile kardeş aşiretler olduğunu ve bunların Atmi aşiretinden çıktığını
söylüyor. Mesela Nuri Dersimi böyle düşünüyor. Fakat yaygın olan görüş Dersim
bölgesinden 4 kardeşten birinin Erzincan’a gittiği. Orada hala Sultan Sinemilli
türbesi var. Zaten Sinemilli aşiretine adını verende o. Üç çocuğununda Harput,
Elazığ üstü Malatya, oradan da Maraş bölgesine geldiği söyleniyor. Bu
demografik yapı ile de doğrulanıyor. Bugün Sinemilliler Dersim’de varlar. Bir kardeş Erzincan’a
gidiyor orada varlar. Elazığ-Harput bölgesinde varlar. Malatya’da varlar. Yine
yoğun olarak Maraş bölgesinde varlar. Dolayısıyla Sinemilli’nin en büyük
Alevi-Kürt aşireti olduğunu söyleyebiliriz. Yine Atmi aşireti o bölgenin en
büyük aşiretlerinden bir tanesi. Atmi aşiretinin ismi 16 yy. Osmanlı
belgelerinde geçiyor. Böylelikle Atmi aşiretinin Alxas ve Sinemilli aşiretinin
ana ismi olduğu tezi güçleniyor. Bugan aşireti Atmi aşiret federasyonunun bir
kolu olarak geçiyor. Dolayısıyla bunlar çok belgeli olmamakla birlikte kabul
gören bu.
Burada bir noktayı belirtmek istiyorum. Alan araştırmaları yaparken batılı
kaynaklardan faydalandım. Bu bölgeyi anlatan birçok batılı kaynaklar var.
Bunlar arasında mesela 1836-1839 yılları
arasında bu coğrafyada görev yapmış Alman mareşal Helmut von Moltke’ye ait
mektuplar bize önemli bilgiler veriyor. Araştırdıkça başka batılılara ait
belgelerde çıktı. Yine önemli bir kaynak 1919 yılında bu coğrafyalarda inceleme
yapan İngiliz Binbaşı Noel’in günlükleridir.
Elif Sonzamancı: İç Toroslar’ın Kürt -Aleviler
açısından oldukça önemli bir coğrafya olduğunu söyleyebiliriz. Hem köklü bir
tarih, hem de kültürel alanda bir zenginlik söz konusu...
Mehmet Bayrak: 13. yüzyılda Babai
hareketinin esas olarak cereyan ettiği bir bölgedir. Sözgelimi hareketin
liderlerinden Baba İshak Adıyaman bölgesinden bir şahsiyet ve hareketin önemli
bir yatağı da İç Toroslar bölgesidir. 16. yüzyılda da bunu görüyoruz. Özellikle
Şah Kalander eyleminin asıl yoğunlaştığı bölgedir. 16. yüzyılın sonlarına doğru
Düzmece Şah İsmail eyleminin yoğunlaştığı bir coğrafyadır. Yine başta Ermeniler
olmak üzere çok önemli bir gayri müslim nüfusun egemen olduğu bir coğrafyadır.
Özellikle altını çizmek lazım... Ezidiler ve Ermeniler o bölgenin kültürüne
damgasını vuran iki temel toplumdur. Alevi kültürünün bu kültürlerle de
emiştiğini biliyoruz. Bunu bilmek ve görmek lazım. Nitekim daha 19. yüzyılın
ortalarında orada Ezidi ve Alevi Kürdlere karşı katliamlar olduğunu biliyoruz. Ermeni
Aşıklar konusunu incelerken gördüm ki Alevi-Bektaşi edebiyatında adı geçen Ermeni
aşıkların çok önemli bir bölümü de bu coğrafyada yetişmiş. Maraş merkez ve
Zeytun beldesinde çok yoğun bir Ermeni nüfusu vardı. Katliamın yaşandığı bir
bölge oldu maalesef. Yani kültürlerin harman olduğu bir alan.
Elif Sonzamancı: Bir toplumun yok
etmenin yolu o toplumun kültürel değerlerini yok etmekle olur. Bu da demektir
ki kültür ve sanat bir toplumu var eden önemli olgulardır. İç Toros Kürtlerinde,
müzik merkezli zengin bir kültürel yapılanma var. Öyle ki duygu ve düşüncelerini, hatta inançlarını dahi
müzikle ifade etmişler. Müzik onlar için
bir anlatım aracı olmuş...
Mehmet Bayrak: Alevilik edebiyat ve
müzikle içiçedir. Müziksiz ve şiirsiz Alevilik düşünmek mümkün değil. Neden?
Çünkü Alevi toplumu bütün ritüellerini müzik ve şiirle yürütür. Bunun adı beyt,
qawil, ayet olabilir. Türkçe’de deyiş deniyor. Bunlarsız Alevilik düşünülemez.
Alevi Kürtler beyt ya da ayet diyor. Çünkü kendi beytini, ayetini yani deyişini
Kuran’daki ayet yerine koyuyor. Yine saz Aleviliğin vazgeçilmezlerindendir.
Elif Sonzamancı: Deyişleri genelde pirler yani dedeler söylerdi. Pirlik makamı Alevilikte
önemli bir makam. Pirlik makamını açacak olursak neler söylenebilir?
Mehmet Bayrak: Geçmişte erkeklere baba
ya da bav, kadınlara dayê ya da xatûn denilirdi. Baba Tahir Ûryan bunun en
belirginidir. Yani bunlar hem dini önder, hem de enstürmanla beytleri icra eden
insanlardır. Bugünkü Alevilik onun üzerine bina olmuş bir inançtır. Şimdi
onların adına pir ya da dede deniyor. Pirler, genelde zakirlik de yaparlar.
Yani müzik ve dua bölümünü de kendileri icra ederek ritüelleri sürdürüyorlardı.
İç Toroslar pirliğinin böyle bir özelliği var. Pir; bir makamdır. Belli bir
olgunluğu gerektirir. Türkçe’de dede olarak karşılanıyor. Selçuklulardan sonra,
yani İslamiyet Anadolu’ya geldikten sonra bu dini önderleri saraya ve İslama
yaklaştırmak amacıyla bunlara bir belge veriliyor, Hüccet deniliyordu bu
belgeye. Görev Belgesi gibi... Böyle yaparak o Alevi kurumunu resmileştirme
yoluyla zapturapt altına almak, kendine yaklaştırmak ve islamlaştırmak için. O
belgelerde pirler götürülüp Ehlibeyt soyuna dayandırılıyor. Oysa Ehlibeytlik
yokken de yani ondan önce de pirlik makamı vardı.
Elif Sonzamancı: Hem zakir, hem
pir olarak bilinmiş örneklerden Tacım Dede ve Mustafa Dede var...
Mehmet Bayrak: Doğru. Onlar Sinamilli
aşiret federasyonun birer üyesidir. Sinemilli; hem bir aşiret federasyonun
adıdır, hem de bir pirlik ocağının adıdır. Yani bu iki pirimiz hem aşiretin,
hem de ocağın önderleri ve mensuplarıdır. Sözgelimi ben de Sinamilli aşiretine
mensubum. Ama ben pirlik yapmıyorum. Ya da benim ailem yapmıyor. Zaten belli
bir görevlendirme çerçevesinde belli aileler dini görevleri yürütüyorlar. Ocağın
merkezi bugün Kantarma köyüdür.
Elif Sonzamancı: Bir de Hakikatçi
Alevilik denilen bir olgu var. Bu felsefenin temsilcileri sizin geldiğiniz
ailede de var. Haydar Bayrak ve Hacı Bayrak’ı örnek verebiliriz. Hakikatçi
Alevilik nedir ve köken olarak nereden geliyor?
Mehmet Bayrak: Bizim o bölgedeki en
önemli icracılarından biri Haydar Bayrak’tı. Dedemdir. Oğlu Hacı, yani dayım da
önemli bir temsilciydi.
Hakikatçi Alevilik kavramı 19. yüzyılın ilk yarısında literatüre giriyor.
Fakat o zaman başlatmak doğru değil. Çünkü Aleviliğin çağdaş ya da
hümanist-toplumcu yorumu olarak nitelendirilen bu akımı çok eskilere götürmek
mümkün. Mazdekçilere, Hurremilere, Yaresancılara götürebilirsiniz. Fakat bizim
bölgede bu akım 19. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkıyor. Baba Mansur Ocağı’na
bağlı pirler kendi içlerinde Aleviliğin değerlendirilmesi konusunda çelişip
çatışıyorlar. Devlete yakın yorumunu reddeden Baba Mansurlu pirler tepki
gösterip kendi talipleri arasına yerleşiyorlar. Sivas ve Erzincan bölgesine...
Sonra bunlar şikayet konusu oluyor. Çünkü aynı dönemde merkezi ABD’de olan
Protestan Kilisesi’nin görevlilerinin Osmanlıların verdiği bir hakla bu coğrafyaya
geldikleri dönemdir. Yabancı Kiliseler kendi tebaalarının eğitimine yardımcı
olmak amacıyla yapılan bir anlaşma ile buraya gelip yerleşiyorlar. Bunların
Gregoryen Ermeni Hristiyanlardan sonra en rahat diyalog kurdukları kesimler
Alevi Kürtler oluyor. Çünkü Alevi Kürtler o güne kadar, ne Safevilere
yaranabilmiş, ne Osmanlı yönetimlerine yaranabilmiş ve ilk defa bunlara bir
dostluk eli uzanıyor. Böyle olduğu içindir ki yöredeki Sünni Müslüman unsurlar
bu yazılı literatürde Şix Süleyman olarak halk literatüründe ise Arap ôli olarak nitelendirilen bu hakikatçi piri şikayet
ediyorlar. Bu şahıs tutuklanıyor. Bu ve benzeri şahıslar ihbar ediliyor ve
tutuklanıyorlar. Bunların bir bölümü taa Bulgaristan’a kadar sürülüyorlar.
Fakat Şix Süleyman bizim bölgeye
sürülüyor. Sarız bölgesine... O geldiğinde zaten bu düşünceler dalga dalga
yayılıyor. Çünkü diğer Aleviler arasında da pirlik makamının bazı olumsuzlarına
eleştirel bakan unsurlar var. Dolayısıyla Dersim’den başlayıp Erzincan, Sivas,
Malatya üstü bu bölgeye kadar geliyor. Ama en önemli tabanını İç Toroslar
bölgesinde buluyor. İç Toroslar bölgesi kültürel yapı ve doku olarak buna son
derece açık. Son derece rahat kabul ediyor. Yani hem kendi pirlerini
yetiştiriyor, Sinemilli pirleri grubu var , ama aynı zamanda Aleviliğe çağdaş
bir yorum katarak Hakikatçi Aleviliğe yöneliyorlar. Hakikatçi Aleviler, pirlik
kurumuna eleştirel olarak bakan unsurlardı. Yani pirlerin şemacı, istismarcı
yönlerini eleştirdiler. Aleviliğin çağa uygun olması gerektiğini düşünerek yeni
bir yorumla ortaya çıktılar. Bunun adına Hakikatçi Alevilik dediler.
Elif Sonzamancı: İç Toroslar’da Alevi-Kürt Aşiretler kitabınızda Hacı Bayrak ile ilgili ilginç bir anektoda yer vermişsiniz.
Eşkıyalıkla ilgili...
Mehmet Bayrak: Öğretici bir anektod. 1973
yılları. İstanbul’dayım. Birgün Kadıköy’den Karaköy’e vapurla geçerken Alevilik
Bektaşilik araştırmalarıyla bilinen, tanınan Abdulbaki Gölpınarlı ile
karşılaştım... Tasavvuf bilimcisi aynı zamanda. 1940’lı yıllarda sol üniversite
tasfiyesinde uzaklaştırılan bir bilimadamı.. O tarihte ben de eşkıyalık
konusunda bir çalışma yapıyorum, derlemeler yapıyorum. “Ben böyle bir çalışma
yapıyorum. Halk şiirinde eşkıyalık konusunu işleyen bildiğiniz özgün örnekler
var mı” dedim. Hoca, hemen bir beyt okudu. Beyt aynen şöyle:
“Aşk ile tığlar çekip münkire
karşı durmuşuz ....
Ol sebepten kavm-i Sufyan eşkıya
derler bize...”
Baktım harika bir şey. Eşkıyalığı suçlayanlara bu kadar güzel cevaplayan
bir beyt gerçekten zor bulunur. Hocam bu kimin dedim. Hoca Dertli adını andı
ama birkaç isim daha serpiştirdi. Ben bunu ilk yayımladığımda Dertli yanına
soru işareti koyarak yayınladım. Ben de kuşkuluyum... Dertli divanı elimde
yoktu. Bir gün köye gittiğimde küçük dayım Hacı, tanburu eline aldı. Başladı
deyiş okudu. Zaten biz o kültürün içinde büyüdük. “Aşk ile tığlar çekip münkire
karşı durmuşuz” beytinin de geçtiği deyişi okumasın mı? Dehteşe düştüm. Baktım
Dertli’nin... Gerçek sahibinin Dertli olduğunu dayımdan öğrenmiş oluyorum
böylece. Dayılarım okuma yazmayı dışardan öğrendi. Fakat ben ne dedemin, ne
dayılarımın önlerine bir metin alarak okuduklarını görmedim. Sözlü gelenekle
yürütülüyordu. Bu açıdan son derece önemliydi. Sözlü geleneğin önemini ve belli
şahısların bunu nasıl yürütüldüğünü canlı bir örnek olarak orada gördüm. Alevilik
denen olay, Alevi meclisleri... Cemlerinde muhtelif sorunlar çözülüyor ama aynı
zamanda Alevi toplumunun muhabbed cemleri var. Yani söylemek istediklerini
sazlı sözlü icra eden bir topluluktur Alevi topluluğu. Dolayısıyla bu
topluluklar aynı zamanda bir okuldur.
Elif Sonzamancı: Bununla ilgili bir örnek var; Afê Ana örneği. Özellikle Alevi
Meclislerinde yetişmiş bir kadın karakter olarak Afê Ana örneği önemli. Bu
anlamda kadın karakterler çok fazla tanınmıyor. Ünlü Reşko Süleyman adlı
eşkıyanın da kızı olarak biliniyor.
Mehmet Bayrak: Afê Ana da okuma
yazmasız. Yani mektep yüzü görmemiş. Pazarcık kökenli bir aileden. Sinemilli
bir şahsiyet. Reşko Süleyman Yaşar Kemal’in romanlarına da geçen erdemli sosyal
bir eşkıyadır. Afê Ana onun kızı. Afê Ana, Hakikatçi Alevilik meclislerinde
kendini yetiştirmiş. Şiirlerini rahmetli Osman Dağlı’dan aldım. Osman Dağlı da
bu meclislerde yetişmiş ve Aleviliği benimsemiş bir şahsiyetti. Müslüman
kökenli birisiydi ve Afê Ana’nın da büyük etkisi altındaydı. Hatta bir şiirinde
şöyle der: “İki defa geldim ben bu dünyaya / Bir anamdan doğdum bir de Elif’ten.”
Yani ikinci anası Afê Ana.
Elif Sonzamancı: İsterseniz Afê
Ana’dan bir örnek verelim...
Bu örnek Aleviliği de çok özlü bir biçimde anlatan bir şiirdir. Bu şiir
Aleviliğin aynı zamanda nasıl bir okul olduğunu ve Alevi meclislerinin nasıl
bir kültür ortamı olduğunu gösteren çarpıcı bir örnektir.
Bir muhabbet açam bacılar size
Mirac aynel yakin pire kavuştum
Arzın yüzü mescit kılındı bize
Bir gece sine-i tura kavuştum
Erenler sohbeti açtı can gözüm
Marifet suyunda arındı özüm
Hakka ayan oldu ikrarım sözüm
Gönlümün sultanı yare kavuştum
Pervaneyim kınamayın bacılar
Bizi görse hacdan döner hacılar
Gönüller şad olur diner acılar
Erişilmez o didara ulaştım
Gönül kabesidir hakkın mekanı
Öğretti rehberim yolu erkânı
Can içinde canda gördüm cananı
O anda gizemli sırra kavuştum
Hakk nefesi dinlen Afê Ana’dan
Beni benden aldı beni yaradan
Söze yer kalmadı çıktım aradan
Sırrı hakikatte bire kavuştum
Elif Sonzamancı: Çok güzel...
Mehmet Bayrak: Değme okur yazar adamın
şu deyişi yazması mümkün mü? İşte Hakikatçi Alevilik böyle bir şey. Hakikatçi
Aleviler kendi yazdıkları besteleri okurlardı. O açıdan çok önemli bir
edebiyata kapı açtılar. Mahsuniler dahil, ne kadar önemli şahsiyet varsa bizim
İç Toroslar’da hepsi hakikatçi okulundan gelen şahsiyetlerdir.
Elif Sonzamancı: Afê Ana çok önemli mesajlar veriyor. İsterseniz bir örnek daha
verelim...
Mehmet Bayrak: Kadına bakış açısı
konusunda bir irdeleme niteliği taşıyan bir şiiri var. Şiirsel polemik bizim
bölgede yaygın bir gelenektir. Tartışmalar genelde karşılıklı şiirle yapılır. Afê
Ana’nın vaize verdiği yanıt var. Kadını ikinci sınıf gören anlayışa verdiği bir
cevap var. Onu okuyayım:
Ey vaiz sen bize eksik diyorsun
Eksiği özünde görsen olmaz mı
Bu nasıl iftira ne söylüyorsun
İblisi özünden sürsen olmaz mı
Hakkın varlığıyız biz de anasır
Cahilin sözünde görmeyiz kusur
Eksikten mi doğdu hazreti resul
Hakkın kelamını görsen olmaz mı
Düşün bir kez Fatima i Zöhreyi
İsayi ruhullah Meryem Anayı
Analar değil mi gönül sarayı
Varıp bir kamile sorsan olmaz mı
Eksikten doğanlar eksiktir cambaz
Tanrın yarattığın eksik yaratmaz
Anana iftira eyleme aymaz
İnsanlığa kafa yorsan olmaz mı
Bilmiyorsan bizden öğren kuranı
Bırak cehaleti bırak bu zanı
Birgün seni çarpar hakkın divanı
Softa edebinle dursan olmaz mı
Afê Ana hayran hakkın işine
Dayandık direndik cahil taşına
Kim oturmuş serçeşmenin başına
Gözünün önünü görsen olmaz mı
Yani bundan daha kadın haklarını bir şiir ya da şiirsel metin olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder