2 Ocak 2013 Çarşamba

İç Toroslar ve Alevi Edebiyatında İç Torosların yeri



İç Toroslar ve Alevi Edebiyatında İç Torosların yeri

İç Toroslar, hakkında sayılı kaynaklar olmasından dolayı, bugüne kadar hep kapalı bir kutu gibiydi. Zengin bir kültürel dokuya sahip olmasına rağmen, hala tamamıyla gün yüzüne çıkmayan bir tarihi olan İç Toroslar ve Edebiyatını, bu konu hakkında ‘İç Toroslar’da Alevi-Kürt Aşiretler ‘adlı kitabı bulunan Mehmet Bayrakla konuştuk. TV 10 ‘da yayınlanan Tarih Köprüsü programından derlenen aşağıdaki söyleşiyi zevkle okuyacağınızı düşünüyorum.

Elif Sonzamancı: Özellikle Alevi ve Kürt nüfusunun yoğun olarak bulunduğu İç Toroslar ve edebiyatı çok bilinen bir konu değil.  Oysa bazı yapıtları incelediğimizde muazzam güzel eserler var. Öncelikle batı kaynaklarında Anti Toroslar olarak geçen İç Toroslar hangi coğrafi alanı kapsıyor?

Mehmet Bayrak: Batı literatüründe İç Toroslar ya da Anti Toroslar adıyla literatüre girmiş. Ben de İç Toroslar adını yeğledim. Dış Toroslar, Akdeniz’i Anadolu’dan ayıran bölümdür. İç Toroslar ya da Anti Toroslar olarak nitelendirilen dağ silsilesi de Binboğalar, Ahır Dağı, Engizek ve Nemrut dağı silsilesini oluşturan dağlar kast ediliyor. İç Toroslar çok önemli bir bölge olduğu halde, senin de söylediğin gibi gerçekten bu niteliğiyle çok fazla bilinmeyen bir bölge. 


Oysa taa Selçuklu döneminden itibaren birçok önemli isyana, toplumsal olaya ve katliama sahne olmuş bir bölge. Neresidir burası? Maraş merkez olmak üzere, Adıyaman’ın, Malatya’nın önemli bir bölümünü, Sivas, Kayseri ve Adana’nın bir bölümünü ve Antep’in içine alan geniş bir bölgedir ve Alevi Kürt nüfusu açısından yoğun büyük bir havzadır. Yani iki büyük havzadan söz edilir. Birisi Dersim merkezli Fırat havzasıdır, diğeri İç Toroslar havzasıdır.

Elif Sonzamancı: Buradan hareketle isterseniz biraz da İç Toroslar’ın tarihini açalım...

Mehmet Bayrak: Tarihte Dulkadiroğlularının adeta bir devlet olarak konuşlandığı ve hükümran olduğu bir coğrafyadır. Dulkadiroğulları bilindiği gibi 16. Yüzyılın neredeyse ortalarına doğru Osmanlılar tarafından kendilerine bağlanabilmiş bir beyliktir. Dulkadiroğullarının hakim olduğu İç Toros  bölgesi, kozmopolit bir bölge. İçinde Kürtler‘in Türkmenler‘in ve Ermeniler ‘in varlığından söz etmek mümkün. Kürtlerin o bölgeye dönük tarihi bildiğimiz kadarıyla yaklaşık bin yıllık bir tarih. Eyyubiler döneminde Maraş merkez olmak üzere İç Toroslara Alevi Kürt göçlerini görüyoruz. 16. yüzyıldan sonra da oldukça yoğunlaştıklarına tanık oluyoruz. Eyyubiler, Suriye ve Filistin merkezli Mısır’ı da içine alan Anadolu ‘nun özellikle güneydoğusunu iç Toroslara kadar olan kesimi içine alan bir memleket. Eyyubiler döneminde Maraş bölgesi de  bu Kürt önderlikli hanedanlığa bağlandı ve o dönemde birçok Kürt aşirette o bölgede yoğunlaştı. Lozan dönemine kadar o bölgeler  gerek Maraş, Antep ve Urfa olsun Halep’e bağlıydı. İç Toros Kürtlerinin dil olarak en çok yakın olduğu bölgede bu bölge.

Elif Sonzamancı: İç Toroslarda yerleşmiş büyük aşiretlerden bahsedebiliriz.  Büyük diyorum çünkü federasyon ve bunlara bağlı kollar bulunuyor. Bu coğrafyadaki en büyük aşiret hangisi?

Mehmet Bayrak: O bölgedeki en büyük aşiret Sinemilli aşiretidir. Sinemilli, Atmi,  Atmi’nin Bugan ve Alxas kolu olsun o konuda çok net şeyler söylemek mümkün değil. Bazı kaynaklar Sinemilli aşiretinin Alxas aşiret ile kardeş aşiretler olduğunu ve bunların Atmi aşiretinden çıktığını söylüyor. Mesela Nuri Dersimi böyle düşünüyor. Fakat yaygın olan görüş Dersim bölgesinden 4 kardeşten birinin Erzincan’a gittiği. Orada hala Sultan Sinemilli türbesi var. Zaten Sinemilli aşiretine adını verende o. Üç çocuğununda Harput, Elazığ üstü Malatya, oradan da Maraş bölgesine geldiği söyleniyor. Bu demografik yapı ile de doğrulanıyor. Bugün Sinemilliler  Dersim’de varlar. Bir kardeş Erzincan’a gidiyor orada varlar. Elazığ-Harput bölgesinde varlar. Malatya’da varlar. Yine yoğun olarak Maraş bölgesinde varlar. Dolayısıyla Sinemilli’nin en büyük Alevi-Kürt aşireti olduğunu söyleyebiliriz. Yine Atmi aşireti o bölgenin en büyük aşiretlerinden bir tanesi. Atmi aşiretinin ismi 16 yy. Osmanlı belgelerinde geçiyor. Böylelikle Atmi aşiretinin Alxas ve Sinemilli aşiretinin ana ismi olduğu tezi güçleniyor. Bugan aşireti Atmi aşiret federasyonunun bir kolu olarak geçiyor. Dolayısıyla bunlar çok belgeli olmamakla birlikte kabul gören bu.                      
Burada bir noktayı belirtmek istiyorum. Alan araştırmaları yaparken batılı kaynaklardan faydalandım. Bu bölgeyi anlatan birçok batılı kaynaklar var. Bunlar arasında mesela  1836-1839 yılları arasında bu coğrafyada görev yapmış Alman mareşal Helmut von Moltke’ye ait mektuplar bize önemli bilgiler veriyor. Araştırdıkça başka batılılara ait belgelerde çıktı. Yine önemli bir kaynak 1919 yılında bu coğrafyalarda inceleme yapan İngiliz Binbaşı Noel’in günlükleridir.

Elif Sonzamancı: İç Toroslar’ın Kürt -Aleviler açısından oldukça önemli bir coğrafya olduğunu söyleyebiliriz. Hem köklü bir tarih, hem de kültürel alanda bir zenginlik söz konusu...

Mehmet Bayrak: 13. yüzyılda Babai hareketinin esas olarak cereyan ettiği bir bölgedir. Sözgelimi hareketin liderlerinden Baba İshak Adıyaman bölgesinden bir şahsiyet ve hareketin önemli bir yatağı da İç Toroslar bölgesidir. 16. yüzyılda da bunu görüyoruz. Özellikle Şah Kalander eyleminin asıl yoğunlaştığı bölgedir. 16. yüzyılın sonlarına doğru Düzmece Şah İsmail eyleminin yoğunlaştığı bir coğrafyadır. Yine başta Ermeniler olmak üzere çok önemli bir gayri müslim nüfusun egemen olduğu bir coğrafyadır. Özellikle altını çizmek lazım... Ezidiler ve Ermeniler o bölgenin kültürüne damgasını vuran iki temel toplumdur. Alevi kültürünün bu kültürlerle de emiştiğini biliyoruz. Bunu bilmek ve görmek lazım. Nitekim daha 19. yüzyılın ortalarında orada Ezidi ve Alevi Kürdlere karşı katliamlar olduğunu biliyoruz. Ermeni Aşıklar konusunu incelerken gördüm ki Alevi-Bektaşi edebiyatında adı geçen Ermeni aşıkların çok önemli bir bölümü de bu coğrafyada yetişmiş. Maraş merkez ve Zeytun beldesinde çok yoğun bir Ermeni nüfusu vardı. Katliamın yaşandığı bir bölge oldu maalesef. Yani kültürlerin harman olduğu bir alan.

Elif Sonzamancı: Bir toplumun yok etmenin yolu o toplumun kültürel değerlerini yok etmekle olur. Bu da demektir ki kültür ve sanat bir toplumu var eden önemli olgulardır. İç Toros Kürtlerinde, müzik merkezli zengin bir kültürel yapılanma var. Öyle ki  duygu ve düşüncelerini, hatta inançlarını dahi müzikle ifade etmişler. Müzik  onlar için bir anlatım aracı olmuş...

Mehmet Bayrak: Alevilik edebiyat ve müzikle içiçedir. Müziksiz ve şiirsiz Alevilik düşünmek mümkün değil. Neden? Çünkü Alevi toplumu bütün ritüellerini müzik ve şiirle yürütür. Bunun adı beyt, qawil, ayet olabilir. Türkçe’de deyiş deniyor. Bunlarsız Alevilik düşünülemez. Alevi Kürtler beyt ya da ayet diyor. Çünkü kendi beytini, ayetini yani deyişini Kuran’daki ayet yerine koyuyor. Yine saz Aleviliğin vazgeçilmezlerindendir.

Elif Sonzamancı: Deyişleri genelde pirler yani dedeler söylerdi. Pirlik makamı Alevilikte önemli bir makam. Pirlik makamını açacak olursak neler söylenebilir?

Mehmet Bayrak: Geçmişte erkeklere baba ya da bav, kadınlara dayê ya da xatûn denilirdi. Baba Tahir Ûryan bunun en belirginidir. Yani bunlar hem dini önder, hem de enstürmanla beytleri icra eden insanlardır. Bugünkü Alevilik onun üzerine bina olmuş bir inançtır. Şimdi onların adına pir ya da dede deniyor. Pirler, genelde zakirlik de yaparlar. Yani müzik ve dua bölümünü de kendileri icra ederek ritüelleri sürdürüyorlardı. İç Toroslar pirliğinin böyle bir özelliği var. Pir; bir makamdır. Belli bir olgunluğu gerektirir. Türkçe’de dede olarak karşılanıyor. Selçuklulardan sonra, yani İslamiyet Anadolu’ya geldikten sonra bu dini önderleri saraya ve İslama yaklaştırmak amacıyla bunlara bir belge veriliyor, Hüccet deniliyordu bu belgeye. Görev Belgesi gibi... Böyle yaparak o Alevi kurumunu resmileştirme yoluyla zapturapt altına almak, kendine yaklaştırmak ve islamlaştırmak için. O belgelerde pirler götürülüp Ehlibeyt soyuna dayandırılıyor. Oysa Ehlibeytlik yokken de yani ondan önce de pirlik makamı vardı.

Elif Sonzamancı: Hem zakir, hem pir olarak bilinmiş örneklerden Tacım Dede ve Mustafa Dede var...

Mehmet Bayrak: Doğru. Onlar Sinamilli aşiret federasyonun birer üyesidir. Sinemilli; hem bir aşiret federasyonun adıdır, hem de bir pirlik ocağının adıdır. Yani bu iki pirimiz hem aşiretin, hem de ocağın önderleri ve mensuplarıdır. Sözgelimi ben de Sinamilli aşiretine mensubum. Ama ben pirlik yapmıyorum. Ya da benim ailem yapmıyor. Zaten belli bir görevlendirme çerçevesinde belli aileler dini görevleri yürütüyorlar. Ocağın merkezi bugün Kantarma köyüdür.

Elif Sonzamancı: Bir de Hakikatçi Alevilik denilen bir olgu var. Bu felsefenin temsilcileri sizin geldiğiniz ailede de var. Haydar Bayrak ve Hacı Bayrak’ı örnek verebiliriz. Hakikatçi Alevilik nedir ve köken olarak nereden geliyor?

Mehmet Bayrak: Bizim o bölgedeki en önemli icracılarından biri Haydar Bayrak’tı. Dedemdir. Oğlu Hacı, yani dayım da önemli bir temsilciydi.
Hakikatçi Alevilik kavramı 19. yüzyılın ilk yarısında literatüre giriyor. Fakat o zaman başlatmak doğru değil. Çünkü Aleviliğin çağdaş ya da hümanist-toplumcu yorumu olarak nitelendirilen bu akımı çok eskilere götürmek mümkün. Mazdekçilere, Hurremilere, Yaresancılara götürebilirsiniz. Fakat bizim bölgede bu akım 19. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkıyor. Baba Mansur Ocağı’na bağlı pirler kendi içlerinde Aleviliğin değerlendirilmesi konusunda çelişip çatışıyorlar. Devlete yakın yorumunu reddeden Baba Mansurlu pirler tepki gösterip kendi talipleri arasına yerleşiyorlar. Sivas ve Erzincan bölgesine... Sonra bunlar şikayet konusu oluyor. Çünkü aynı dönemde merkezi ABD’de olan Protestan Kilisesi’nin görevlilerinin  Osmanlıların verdiği bir hakla bu coğrafyaya geldikleri dönemdir. Yabancı Kiliseler kendi tebaalarının eğitimine yardımcı olmak amacıyla yapılan bir anlaşma ile buraya gelip yerleşiyorlar. Bunların Gregoryen Ermeni Hristiyanlardan sonra en rahat diyalog kurdukları kesimler Alevi Kürtler oluyor. Çünkü Alevi Kürtler o güne kadar, ne Safevilere yaranabilmiş, ne Osmanlı yönetimlerine yaranabilmiş ve ilk defa bunlara bir dostluk eli uzanıyor. Böyle olduğu içindir ki yöredeki Sünni Müslüman unsurlar bu yazılı literatürde Şix Süleyman olarak halk literatüründe ise Arap ôli olarak nitelendirilen bu hakikatçi piri şikayet ediyorlar. Bu şahıs tutuklanıyor. Bu ve benzeri şahıslar ihbar ediliyor ve tutuklanıyorlar. Bunların bir bölümü taa Bulgaristan’a kadar sürülüyorlar. Fakat  Şix Süleyman bizim bölgeye sürülüyor. Sarız bölgesine... O geldiğinde zaten bu düşünceler dalga dalga yayılıyor. Çünkü diğer Aleviler arasında da pirlik makamının bazı olumsuzlarına eleştirel bakan unsurlar var. Dolayısıyla Dersim’den başlayıp Erzincan, Sivas, Malatya üstü bu bölgeye kadar geliyor. Ama en önemli tabanını İç Toroslar bölgesinde buluyor. İç Toroslar bölgesi kültürel yapı ve doku olarak buna son derece açık. Son derece rahat kabul ediyor. Yani hem kendi pirlerini yetiştiriyor, Sinemilli pirleri grubu var , ama aynı zamanda Aleviliğe çağdaş bir yorum katarak Hakikatçi Aleviliğe yöneliyorlar. Hakikatçi Aleviler, pirlik kurumuna eleştirel olarak bakan unsurlardı. Yani pirlerin şemacı, istismarcı yönlerini eleştirdiler. Aleviliğin çağa uygun olması gerektiğini düşünerek yeni bir yorumla ortaya çıktılar. Bunun adına Hakikatçi Alevilik dediler.

Elif Sonzamancı: İç Toroslar’da Alevi-Kürt Aşiretler kitabınızda Hacı Bayrak ile ilgili  ilginç bir anektoda yer vermişsiniz. Eşkıyalıkla ilgili...

Mehmet Bayrak: Öğretici bir anektod. 1973 yılları. İstanbul’dayım. Birgün Kadıköy’den Karaköy’e vapurla geçerken Alevilik Bektaşilik araştırmalarıyla bilinen, tanınan Abdulbaki Gölpınarlı ile karşılaştım... Tasavvuf bilimcisi aynı zamanda. 1940’lı yıllarda sol üniversite tasfiyesinde uzaklaştırılan bir bilimadamı.. O tarihte ben de eşkıyalık konusunda bir çalışma yapıyorum, derlemeler yapıyorum. “Ben böyle bir çalışma yapıyorum. Halk şiirinde eşkıyalık konusunu işleyen bildiğiniz özgün örnekler var mı” dedim. Hoca, hemen bir beyt okudu. Beyt aynen şöyle:

“Aşk ile tığlar çekip münkire karşı durmuşuz ....
Ol sebepten kavm-i Sufyan eşkıya derler bize...”

Baktım harika bir şey. Eşkıyalığı suçlayanlara bu kadar güzel cevaplayan bir beyt gerçekten zor bulunur. Hocam bu kimin dedim. Hoca Dertli adını andı ama birkaç isim daha serpiştirdi. Ben bunu ilk yayımladığımda Dertli yanına soru işareti koyarak yayınladım. Ben de kuşkuluyum... Dertli divanı elimde yoktu. Bir gün köye gittiğimde küçük dayım Hacı, tanburu eline aldı. Başladı deyiş okudu. Zaten biz o kültürün içinde büyüdük. “Aşk ile tığlar çekip münkire karşı durmuşuz” beytinin de geçtiği deyişi okumasın mı? Dehteşe düştüm. Baktım Dertli’nin... Gerçek sahibinin Dertli olduğunu dayımdan öğrenmiş oluyorum böylece. Dayılarım okuma yazmayı dışardan öğrendi. Fakat ben ne dedemin, ne dayılarımın önlerine bir metin alarak okuduklarını görmedim. Sözlü gelenekle yürütülüyordu. Bu açıdan son derece önemliydi. Sözlü geleneğin önemini ve belli şahısların bunu nasıl yürütüldüğünü canlı bir örnek olarak orada gördüm. Alevilik denen olay, Alevi meclisleri... Cemlerinde muhtelif sorunlar çözülüyor ama aynı zamanda Alevi toplumunun muhabbed cemleri var. Yani söylemek istediklerini sazlı sözlü icra eden bir topluluktur Alevi topluluğu. Dolayısıyla bu topluluklar aynı zamanda bir okuldur.

Elif Sonzamancı: Bununla ilgili bir örnek var; Afê Ana örneği. Özellikle Alevi Meclislerinde yetişmiş bir kadın karakter olarak Afê Ana örneği önemli. Bu anlamda kadın karakterler çok fazla tanınmıyor. Ünlü Reşko Süleyman adlı eşkıyanın da kızı olarak biliniyor.

Mehmet Bayrak: Afê Ana da okuma yazmasız. Yani mektep yüzü görmemiş. Pazarcık kökenli bir aileden. Sinemilli bir şahsiyet. Reşko Süleyman Yaşar Kemal’in romanlarına da geçen erdemli sosyal bir eşkıyadır. Afê Ana onun kızı. Afê Ana, Hakikatçi Alevilik meclislerinde kendini yetiştirmiş. Şiirlerini rahmetli Osman Dağlı’dan aldım. Osman Dağlı da bu meclislerde yetişmiş ve Aleviliği benimsemiş bir şahsiyetti. Müslüman kökenli birisiydi ve Afê Ana’nın da büyük etkisi altındaydı. Hatta bir şiirinde şöyle der: “İki defa geldim ben bu dünyaya / Bir anamdan doğdum bir de Elif’ten.” Yani ikinci anası Afê Ana.

Elif Sonzamancı: İsterseniz Afê Ana’dan bir örnek verelim...

Bu örnek Aleviliği de çok özlü bir biçimde anlatan bir şiirdir. Bu şiir Aleviliğin aynı zamanda nasıl bir okul olduğunu ve Alevi meclislerinin nasıl bir kültür ortamı olduğunu gösteren çarpıcı bir örnektir.

Bir muhabbet açam bacılar size
Mirac aynel yakin pire kavuştum
Arzın yüzü mescit kılındı bize
Bir gece sine-i tura kavuştum

Erenler sohbeti açtı can gözüm
Marifet suyunda arındı özüm
Hakka ayan oldu ikrarım sözüm
Gönlümün sultanı yare kavuştum

Pervaneyim kınamayın bacılar
Bizi görse hacdan döner hacılar
Gönüller şad olur diner acılar
Erişilmez o didara ulaştım

Gönül kabesidir hakkın mekanı
Öğretti rehberim yolu erkânı
Can içinde canda gördüm cananı
O anda gizemli sırra kavuştum

Hakk nefesi dinlen Afê Ana’dan
Beni benden aldı beni yaradan
Söze yer kalmadı çıktım aradan
Sırrı hakikatte bire kavuştum

Elif Sonzamancı: Çok güzel...

Mehmet Bayrak: Değme okur yazar adamın şu deyişi yazması mümkün mü? İşte Hakikatçi Alevilik böyle bir şey. Hakikatçi Aleviler kendi yazdıkları besteleri okurlardı. O açıdan çok önemli bir edebiyata kapı açtılar. Mahsuniler dahil, ne kadar önemli şahsiyet varsa bizim İç Toroslar’da hepsi hakikatçi okulundan gelen şahsiyetlerdir.

Elif Sonzamancı: Afê Ana çok önemli mesajlar veriyor. İsterseniz bir örnek daha verelim...

Mehmet Bayrak: Kadına bakış açısı konusunda bir irdeleme niteliği taşıyan bir şiiri var. Şiirsel polemik bizim bölgede yaygın bir gelenektir. Tartışmalar genelde karşılıklı şiirle yapılır. Afê Ana’nın vaize verdiği yanıt var. Kadını ikinci sınıf gören anlayışa verdiği bir cevap var. Onu okuyayım:

Ey vaiz sen bize eksik diyorsun
Eksiği özünde görsen olmaz mı
Bu nasıl iftira ne söylüyorsun
İblisi özünden sürsen olmaz mı

Hakkın varlığıyız biz de anasır
Cahilin sözünde görmeyiz kusur
Eksikten mi doğdu hazreti resul
Hakkın kelamını görsen olmaz mı

Düşün bir kez Fatima i Zöhreyi
İsayi ruhullah Meryem Anayı
Analar değil mi gönül sarayı
Varıp bir kamile sorsan olmaz mı

Eksikten doğanlar eksiktir cambaz
Tanrın yarattığın eksik yaratmaz
Anana iftira eyleme aymaz
İnsanlığa kafa yorsan olmaz mı

Bilmiyorsan bizden öğren kuranı
Bırak cehaleti bırak bu zanı
Birgün seni çarpar hakkın divanı
Softa edebinle dursan olmaz mı

Afê Ana hayran hakkın işine
Dayandık direndik cahil taşına
Kim oturmuş serçeşmenin başına
Gözünün önünü görsen olmaz mı

Yani bundan daha kadın haklarını bir şiir ya da şiirsel metin olabilir mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder