7 Mart 2014 Cuma

KADININ ALEVİLİKTEKİ YERİ VE TOPLUMSAL KARŞI (SIZ) LIĞI?

KADININ ALEVİLİKTEKİ YERİ VE TOPLUMSAL KARŞI (SIZ) LIĞI?

Alevi Kadın Konferansına doğru...

Elif SONZAMANCI

Kızılbaş-Alevi inancına mensup bireylerden kime sorarsanız sorun ‘’Alevilikte kadının kutsallığı’’ konusunda hemfikirdir. İnancın özüne indiğinizde bu kavramın gerçekten de doğruluğuna şahit oluruz. Edebiyatında, ritüellerinde kadının önemine, ve erkek ile eşitliğine vurgu yapılır. Kavramsal olarak hala herkesin kendine göre tanımladığı Kızılbaş-Alevilik inancında, kadının kutsandığı gerçeğinde hemfikir bir görüş savunulur.
Alevi meclislerinde kadına yönelik ayrımcılık yoktur. Erkekler kadar kadınlarda posta oturarak cemi yürütebilir. Bu konuda araştırmaları ile bilinen Haşim Kutlu Alevilikten bahsederken kadim bir Ortaklık Toplumu’ndan bahseder. Bir röportajında Kutlu şunları belirtiyor: ‘’Tarihsel ve toplumsal bakımından hangi dönem dini olursa olsun fark etmez, dini bir toplum formatı olarak ele aldığınızda, Aleviliğinde bir doğa dini olarak, kadim Ortaklık Toplumu’nun bir bütün olarak üst yapısını ifade ettiğini görürsünüz. Tarihsel kökleri de, kadim Ortaklık Toplumu’na dayanır.’’  Kadim Ortaklık olgusunu üç temel kutsallıkla ifalendiren Kutlu, bunları Beslenme, Barınma ve Üreyim(doğum) olarak sıralar. Kutlu’ya göre bu üçlü kutsallığın temelinde ise Ana vardır.


 İlk kadim ortaklık, doğal olarak Kadın Anaya aittir. Bütün kutsallıkların temelinde dişil öğe vardır ve “Doğum” kavrayışı esastır. Bu üçlü kutsal terkip, Ana şahsında ifadesini bulduğundan Aleviliğin batıni yüzünde; Yol, ana olarak;  baba, Erkan olarak tanımlanır. Kutlu’nun tanımları Alevilikte kadının yerini hakkında öz bilgiler verir.
Yine başka bir örnekte Yaresanlıkta geçer. 8. yüzyılla 12. yüzyıl arasında, Kürtlerin edebiyatının önemli temellerini oluşturan Yaresan şairlerinden bahsedilir. Bunların 12 tanesi kadın şair olarak bilinir. Mehmet Bayrak şair- kadınların sıfatlarından bir tanesinin “dayê” olduğunu belirtir ve şöyle devam eder: ‘’Alevilikte dini bir misyon olarak kullanılan “ana” sıfatı, Yaresan Kürtleri’nde “dayê”dir. Bu kadınların da yarısı tanbur eşliğinde eserlerini, nefeslerini icra ediyor.’’
Yine  Hakikatçı Aleviliğin temsilcilerinden, Hakikatçi Alevilik meclislerinde kendini yetiştirmiş Afe Ana kadına eksik diyenlere yönelik yazdığı polemik şiirinde şöyle der :
Ey vaiz sen bize eksik diyorsun
Eksiği özünde görsen olmaz mı
Bu nasıl iftira ne söylüyorsun
İblisi özünden sürsen olmaz mı
Aslında bu kadının Alevilikte yeri ile ilgili bir yazı değil. Bu nedenle, bu konuyu başka bir yazıya bırakarak örneklerimizi kısa tuttuk.
Alevilikte kadınlar cemlerde kendilerini bu kadar  özgür ifade edebilirlerken, günlük yaşamda da bu ‘’kadınların daha özgür ve eşit görüldüğü’’ söylemi yerini buluyor mu? Düzenlenen Alevi etkinliklerinde kadına ne kadar temsiliyet veriliyor? Bu inancın özünü yaşatan Pîrler bu bilinci meclislerinde ne kadar,dile getiriyor?
Devlet tarafından yapılan etkinliklere baktığımızda, kadın temsiliyeti konusunda sıkıntı yaşandığını görürüz. Vitrine önem veren, resmi görüşün tekelindeki etkinliklerde kadınların temsiliyetide bu öze sadıktır. Fakat düzene karşı olan ‘Öz‘ü‘ itibariyle Aleviler, kendi etkinliklerinde bunu ne kadar başarabiliyor. Kadın temsiliyeti burada da sadece vitrin düzeyin de mi kalıyor? 
Söylem olarak gerçekleştirilen ‘’Alevilikte kadının eşitliği’’ gerçek yaşam karşısında neden bu kadar sönük kalır. Kuşkusuz bu sorunun yanıtları tarihsel düzlemde gizli. Alevi inancına mensup bir coğrafya da yetişen biri olarak, genel kanım ;  Alevi toplumundaki kadının yerinin, inancın Öz‘ünde belirtilen gibi olmadığıdır. Sadece söylemde kalan ‘’kadın eşitliği’’, sadece eril sistemi suçlayarak geçiştirilemez. Söylemin işlevselsizliği kadınlarında bir o kadar kendilerini ifade edemedikleri/etmedikleri gerçeğine götürür bizi.
Alevi kadınların hem akademik alanda, hem de çalışma alanındaki temsili hala yeterli düzeyde  değil. Bunun en  büyük örneğini, Alevi etkinliklerindeki temsiliyetlerde görürüz. Alevi kadınları maalesef, yer yer Alevi inancı mensupları tarafından eleştirilen, diğer inanç mensubu kadınların hala ilerisinde değildir. Alevi kadınlarının gerek toplumsal mücadelede, gerekse çalışma yaşamında var olduklarını biliyoruz. Hatta daha rahat yaşam tarzlarından dolayı, bu kaynaşmanın daha kolay olduğunu da. Fakat Alevi kurumlarındaki temsileyete baktığımızda neden eğrinin bu kadar ters yönde gittiği anlaşılır değildir.
Yine başka bir örnekte, Alevilikte kadının yerine yönelik çalışmalar oldukça kısıtlı iken, bunu ifade eden yazarların neredeyde hepsi erkektir. Alevilikte kadının yeri ve önemini, genelde toplumda ve tartışmalarda erkekler dile getirir. Erkeklerin yazdığı kitaplardan kadının Alevilikteki yerini öğrenmeye çalışırız.
Resmi söylem ve etkinliklerinde kadının arka planda kalmasını kısmen anlaya biliriz. Çünkü iktidar yaratılışı gereği, erildir ve kadını arka planda tutar. Fakat iktidara karşı olan inanç mensuplarının, kadını bu kadar arka plana atmaları kabul edilemez. Burada kadını arka plana atan anlayışın, kadınlar tarafından benimsenip, razı olunmasıda bir o kadar kabul edilemez bir olgudur.
Aleviliğin toplumsal karşılığı günümüzde zayıftır . Endüstrileşmenin gelişmiş olduğu modern toplumlarda, tüketim hastalığının da hortladığı gerçeğini eklersek, insana dair üretim zayıftır ve bu, haliyle inanç ve düşünce yozlaşmasını da getirir. Bundan , Öz’üne insanı koyan Alevi toplumu da nasibini almıştır, ki kadının durumu daha acıdır. Bir toplumun inancı, sosyal düzeninden ve yaşantısından çok ötede değildir, ikisi birbirini etkiler. Öz’üne insanı koyan , ‘’Her ne arar isen kendinde ara’’ nmasını telkin eden bir inancın toplumunun, günlük yaşam düzeyi de , inancının felsefesini karşılamalıdır. Kitaplarda, ritüellerde kadını öven, fakat yaşamına yerleştirilmeyen inanç, en büyük yozlaşmayı da beraberinde getirir. Eylemin özüde  sözüde bir olmalıdır.
Yukarda belirttiğimiz durumlardan dolayı Alevi kadında bir arayış , bilinçlenme isteği olması gerekiyor. İşte tam bu nedenden dolayı merkezine kadınları koyan bir Alevi Konferansı yapma zorunluluğu kendini dayatıyor. Alevi İnancında kadının yeri nedir? Bunun  toplumsal karşılığı var mıdır? Nesillere aktarıcı rolü olan Alevi kadınlar kendi inanç ve kültürlerine ne kadar sahip çıkıyor? Bunu ne kadar ebeveynlerine aktarabiliyor? Sorular daha da artırıla bilinir. Alevi Kadın Konferansı fikrine yönelik görüştüğüm kadınların kendileri de bu soruların cevabını merak ediyor. Okuma sayısı , kadının sosyal katılımının yüksek olduğu Alevi toplumunda, kadınlarda kendi yerlerini sorgulamak istiyor. Çünkü inançlarının gereği eşitlik olgusunun, şu anda toplumsal karşılığının olmadığının farkındalar. Ritüeller aktarılırken,  kayıp halkanın boşluğunu bir nebze olsun doldurmak adına, sadece sosyal boyutu değil, aynı zamanda inançsal boyutunun da  toplumdaki karşılığını tekrardan kazanmak istiyorlar.
Tabii ki bir Alevi Kadın Konferansı bu boşlukların hepsini dolduramayacak. Fakat bilinçlenme isteğinin önemli bir halkasını oluşturacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder