"Fotoğraflar, ayrıcalıklı kesimlerin ve hayatlarını emniyet altına almış olanların görmezlikten gelmeyi tercih edebileceği konuları 'gerçek' kılmanın vasıtasıdır"
Susan Sontag
Başkalarının acılarına bakmak
ELİF SONZAMANCI
Bir fotoğrafa bakarken insan neler hisseder? Öyle sanat fotosu değil kastettiğim, savaşın içinden kopmuş, haber kokan bir fotoğraf . Önce dudaklarımız büzüşür belki, sonra suratımız hüzünlü bir hal alır, 'vah vah' kelimeleri kayar birkaç kez dudaklarımızın arasından, çok duygusal isek şayet gözlerimiz dolar. Elimizdeki karta basılmış bir fotoğraf ise belli bir süre sonra kenara bırakırız, dijital ise seçeneğimiz çoktur, sayfa değiştiririz. Başkalarının acılarını anlatan bir film izlerkende benzer duygular hissederiz aslında. Ekran ile aramızdaki mesafe, bizler ve kahramanlar arasınada girer. Duygularımız ekranda gördüklerimiz kadardır, görüntüler kaybolduğunda acı da kaybolur. Sadece bunlar mı? dahası da var. Çoğu zaman tanık olmuşuzdur. Mahsun yüzlü, hüzünlü çocukların ellerinde boş çanaklı fotolarına.Sonra telefon numaraları, banka hesap numaraları sıralanır ekranlarda. Biraz duyarlı olan hemen telefonlara sarılır. Yapılan cüzi yardımlarla vicdanlar temizlenir. Ellerindeki çanaklara birkaç pirinç tanesi daha katmanın gururu serilir insanların yüzlerine ve böylelikle daha az acı çekerler.Burada bu yardımları küçümser bir tavır yok tabiki. Bakışımız sadece duygulara. Buradan bir adım daha ileri gidelim ve Vietnam savaşını hatırlayalım. Tarihte canlı olarak ilk izlenen ve enformasyon yağmuruna tabi tutulduğumuz savaş Vietnam savaşı idi.
Başkalarının acılarına bakmak
ELİF SONZAMANCI
Bir fotoğrafa bakarken insan neler hisseder? Öyle sanat fotosu değil kastettiğim, savaşın içinden kopmuş, haber kokan bir fotoğraf . Önce dudaklarımız büzüşür belki, sonra suratımız hüzünlü bir hal alır, 'vah vah' kelimeleri kayar birkaç kez dudaklarımızın arasından, çok duygusal isek şayet gözlerimiz dolar. Elimizdeki karta basılmış bir fotoğraf ise belli bir süre sonra kenara bırakırız, dijital ise seçeneğimiz çoktur, sayfa değiştiririz. Başkalarının acılarını anlatan bir film izlerkende benzer duygular hissederiz aslında. Ekran ile aramızdaki mesafe, bizler ve kahramanlar arasınada girer. Duygularımız ekranda gördüklerimiz kadardır, görüntüler kaybolduğunda acı da kaybolur. Sadece bunlar mı? dahası da var. Çoğu zaman tanık olmuşuzdur. Mahsun yüzlü, hüzünlü çocukların ellerinde boş çanaklı fotolarına.Sonra telefon numaraları, banka hesap numaraları sıralanır ekranlarda. Biraz duyarlı olan hemen telefonlara sarılır. Yapılan cüzi yardımlarla vicdanlar temizlenir. Ellerindeki çanaklara birkaç pirinç tanesi daha katmanın gururu serilir insanların yüzlerine ve böylelikle daha az acı çekerler.Burada bu yardımları küçümser bir tavır yok tabiki. Bakışımız sadece duygulara. Buradan bir adım daha ileri gidelim ve Vietnam savaşını hatırlayalım. Tarihte canlı olarak ilk izlenen ve enformasyon yağmuruna tabi tutulduğumuz savaş Vietnam savaşı idi.
Devami... Vietnam savaşında ekranlardan naklen ölümün, acının, çaresizliğin fotoğrafları izlendi. Bu bağlamda Amerikalı muhalif yazar Susan Sontag'ın bizlere bahşettiği ''Başkalarının acılarına bakmak'' adlı kitabında fotoğraflardan başkalarının acılarına nasıl baktığımız çok ince bir gözlemle anlatılır. Naif üslubuyla fotoğrafların belleklerimizde çok derin bir etki bıraktığından bahseder. Sontag'a göre enformasyonla dolup taşan bir çağda, fotoğraf, bir şeyi kavramanın hızlı bir yolunu ve onu hatırda tutmanın yoğunlaşmış bir formunu sağlar bize. Bu haliyle fotoğraf bir alıntıya veya bir veciz söze veya bir özdeyişe benzer. Başkalarının acılarını izlerken bir araç olarak kullandığımız fotoğrafın kullanma alanı oldukça çeşitlidir ve vahşet görüntüleri içeren fotoğraflar birbirinden farklı reaksiyonlar yaratır. Mesela barışı haykırır, öç alma duygusunun çığlığıdır yada her zaman yeni fotoğraf bilgileri ile beslenen bilinçlerimizde yalnızca donuk bir görüntüdür, ki içinde her zaman korkunç olan tekrarlanır durur. Buradan hareketle sokak direnişlerinde medyaya servis edilen fotoğraflardan bir örnek verelim. Hafızalarımızı biraz zorlarsak, ajanslara bir ara BDP milletvekili Sabahat Tuncel'in polise dayak attığı ile ilgili fotoğrafları bomba gibi düşmüştü. Sadece bir açıya odaklanan fotoğraf, Türk camiasında bomba etkisi yaratmış fotoğrafın arka tarafına bile bakmadan yorumlar sıralanmıştı peşpeşe. İçişleri Bakanı Beşir Atalay "Yazıklar olsun o milletvekiline" demeyi kendinde hak olarak görmüştü. Kürt tarafında ise fotoğraf çok farklı okunmuş 'sabrın sonu' diye yorumlanmıştı.Çünkü bu fotoğrafın birde arka açısı vardı. Yine biber gazı bol başka bir eylemde sayın Tuncel'in acı dolu ifadesi yansıdı fotolara. Eee nede olsa biberler acı idi. Bu fotoğraflarda farklı taraflar arasında yine farklı okundu. Sontag'ın da dediği gibi fotoğraf içinde birden fazla anlam içerir. Anlam kelimelere, yorumlara bağlıdır. Bu yorumlar fotoğrafların anlattıklarına bağlı kalmadan keyfide olabilir. Ayrıca fotoğrafların birbirinden farklı iki özelliği birbiri ile bağdaştırma avantajı vardır. Fotoğraf bir yandan objektifliğin garantisi iken, diğer yandan her zaman belli bir açıdan çekilir. Sontag'ın da belirttiği gibi fotoğraf gerçeğin temsilidir.
Fotoğrafların etkileme biçimleri
Sontag fotoğrafın iki önemli etkileme biçiminden de bahseder. İlk etkisi: Fotoğraf medyada yer almış bir konu üzerinden kamuoyunun dikkatini çekilmesini sağlar. Savaş ancak yayımlanmış fotoğrafları olduğu zaman gerçektir. Bu demektirki bir savaşın gerçekliği fotoğraflarının ne kadar yayıldığına bağımlıdır. Sontag burada Bosna savaşını örnek olarak verir. Mesela Bosna savaşı sırasında savaşa karşı birşey yapma gerekliliği gazetecilerin dikkatini çekti ve 3 günden fazla bir süre gece gündüz kuşatılmış olan Sarajevo'dan milyonlarca oturma odasına fotoğraflar taşıdındı ve kamuoyu oluşturuldu. Bu CNN etkisi olarakta bilinir. İkinci etkileme biçimi ise fotoğrafların duygusuzlaştırma etkisidir. Bize aktarılan binlerce görüntü seli bizi duygusuzlaştırır, yani bizi giderek hissizleştirir, ki burada görüntü arasında bir hiyerarşi imkansızlaşır. Yani önemli/önemsiz ayrımı kaybolur. Görüntülerle doymuş yada aşırı doymuş bir dünyada görüntülerin yatıştırıcı bir etkisi vardır: Körleşiriz. Böyle görüntüler hissetme yeteneğimizi kaybettirir ve vicdanlarımızdan kopup gelen sinyalleri algılamamıza engel olur.
Morris’in son filmi "Standart Operasyon Prosedürü"
Fotoğrafın önemini kavramamızda önemli yapıtlardan biride Errol Morris’in son filmi Standart Operasyon Prosedürü (Standart Operating Procedure). Morris'in filmi, 2004 yılında Irak’taki Ebu Garib hapishanesinde Iraklı tutuklulara Amerikalılar tarafından yapılan işkence fotoğraflarının nasıl ortaya çıktığını tanıkların ağzından cesurca sunuyor. Cesurca diyorum çünkü filmi bir kere izleyen seyircinin ikinci defasına gönüllü olacağını sanmıyorum. Hatırlamak gerekirse fotoğraflar ilk defa 28 Nisan 2004 tarihinde amerikan kanalı CBS'de 60 Dakika adlı programda yayınlanmıştı. Yayınlandığında şok etkisi yaratan ve birçok kesimin tepkisini çeken fotoğrafların oluşum sürecini çok başarılı bir şekilde aktaran Morris, bir kez daha insanlığın rezil olma anı ile buluşturuyor bizi. Morris olaylar zincirini anlatırken yargılamadan uzak duruyor. Filmdeki asıl amaç skandal etkisi yaratan dijital fotoğrafların gücünü bir kez daha vurgulamak. Algı yeteneğimizi ne kadar zorlarsak zorlayalım, bir türlü algılayamayacağımız işkence yöntemlerinin kullanıldığı Ebu Garip, fotoğrafların ortaya çıkmasının ardından 2006 yılında kapatıldı. Suçlu olarak görülen askerler yargılandı, daha üstlere ise dokunulmadı. Fotoğraflar bir kamuoyu yarattı, kamuoyu ise baskı. Son olarak Sontag'ın bir röportajında söylediklerini aktarmak istiyorum: ''Şayet fotoğraflar bizim geçmişle olan bağlantımız ise, son derece özel, kırılgan ve duygusal bir ilişkidir bu. Bir şeyi yok etmeden önce fotoğrafını çekersiniz. Fotoğraf, gösterdiğinin ölümden sonraki varlığıdır''.
Fotoğrafların etkileme biçimleri
Sontag fotoğrafın iki önemli etkileme biçiminden de bahseder. İlk etkisi: Fotoğraf medyada yer almış bir konu üzerinden kamuoyunun dikkatini çekilmesini sağlar. Savaş ancak yayımlanmış fotoğrafları olduğu zaman gerçektir. Bu demektirki bir savaşın gerçekliği fotoğraflarının ne kadar yayıldığına bağımlıdır. Sontag burada Bosna savaşını örnek olarak verir. Mesela Bosna savaşı sırasında savaşa karşı birşey yapma gerekliliği gazetecilerin dikkatini çekti ve 3 günden fazla bir süre gece gündüz kuşatılmış olan Sarajevo'dan milyonlarca oturma odasına fotoğraflar taşıdındı ve kamuoyu oluşturuldu. Bu CNN etkisi olarakta bilinir. İkinci etkileme biçimi ise fotoğrafların duygusuzlaştırma etkisidir. Bize aktarılan binlerce görüntü seli bizi duygusuzlaştırır, yani bizi giderek hissizleştirir, ki burada görüntü arasında bir hiyerarşi imkansızlaşır. Yani önemli/önemsiz ayrımı kaybolur. Görüntülerle doymuş yada aşırı doymuş bir dünyada görüntülerin yatıştırıcı bir etkisi vardır: Körleşiriz. Böyle görüntüler hissetme yeteneğimizi kaybettirir ve vicdanlarımızdan kopup gelen sinyalleri algılamamıza engel olur.
Morris’in son filmi "Standart Operasyon Prosedürü"
Fotoğrafın önemini kavramamızda önemli yapıtlardan biride Errol Morris’in son filmi Standart Operasyon Prosedürü (Standart Operating Procedure). Morris'in filmi, 2004 yılında Irak’taki Ebu Garib hapishanesinde Iraklı tutuklulara Amerikalılar tarafından yapılan işkence fotoğraflarının nasıl ortaya çıktığını tanıkların ağzından cesurca sunuyor. Cesurca diyorum çünkü filmi bir kere izleyen seyircinin ikinci defasına gönüllü olacağını sanmıyorum. Hatırlamak gerekirse fotoğraflar ilk defa 28 Nisan 2004 tarihinde amerikan kanalı CBS'de 60 Dakika adlı programda yayınlanmıştı. Yayınlandığında şok etkisi yaratan ve birçok kesimin tepkisini çeken fotoğrafların oluşum sürecini çok başarılı bir şekilde aktaran Morris, bir kez daha insanlığın rezil olma anı ile buluşturuyor bizi. Morris olaylar zincirini anlatırken yargılamadan uzak duruyor. Filmdeki asıl amaç skandal etkisi yaratan dijital fotoğrafların gücünü bir kez daha vurgulamak. Algı yeteneğimizi ne kadar zorlarsak zorlayalım, bir türlü algılayamayacağımız işkence yöntemlerinin kullanıldığı Ebu Garip, fotoğrafların ortaya çıkmasının ardından 2006 yılında kapatıldı. Suçlu olarak görülen askerler yargılandı, daha üstlere ise dokunulmadı. Fotoğraflar bir kamuoyu yarattı, kamuoyu ise baskı. Son olarak Sontag'ın bir röportajında söylediklerini aktarmak istiyorum: ''Şayet fotoğraflar bizim geçmişle olan bağlantımız ise, son derece özel, kırılgan ve duygusal bir ilişkidir bu. Bir şeyi yok etmeden önce fotoğrafını çekersiniz. Fotoğraf, gösterdiğinin ölümden sonraki varlığıdır''.
17 Temmuz 2011
http://www.yeniozgurpolitika.org/arsiv/?bolum=haber&hid=72238
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder